5 Kasım 2015 Perşembe

KONSANTRE OLMAK

Kafein almak yerine egzersizi deneyin
Gün içinde canlanmak için beyninizin size ‘kafein, kafein’ diye yalvardığını mı hissediyorsunuz?
Tabii bu his karşısında uyarıcı etkisi bilinen kafeinli ürünleri tüketmekte bir sakınca görmüyorsunuz.
Sonuç olarak da kendinizi daha dinç ve canlı hissediyor, odaklanmakta zorluk çekmiyorsunuz.
O zaman size kafeinden daha faydalı ve uzun süreli bir etki sağlayacak başka bir yöntem öneriyoruz:
 Egzersiz! Egzersiz yapmak beynin öğrenme ve depolama işlevlerini gerçekleştirmesi için tetikleyici bir etki yapıyor.
 Özellikle aerobik yapmak, beynin dikkatle ilgili bölgelerinde anlık ve uzun vadeli bir geliştirici etki yaratıyor.

YENİ İŞ FİKİRLERİ BULMA

Bugün dünyanın en büyük eğlence parkı olan Disneyland’ın kurulma fikri, bir aile tatilinde ortaya çıktı.
 Walt Disney, Avrupa’nın en eski eğlence merkezlerinden Tivoli Gardens’ı ziyaret ediyordu ve Kaliforniya’da ondan daha büyüğünü ve daha güzelini kurabileceği aklına geldi.
Bu hiç de az rastlanan bir yöntem değil.
İyi girişimciler yeni iş fikirlerini, günlük hayattaki fırsatlara dikkatlerini vererek buluyor.
The Idea Hunter kitabının yazarlarından Andy Boynton “Çevreniz işe yarayabilecek fikirlerle dolu” diyor.
İyi iş fikirleri hiçbir zaman kendinizi dünyadan soyutlayıp masanızın başında saatlerce oturup düşündüğünüzde gelmez.
Dışarı çıkmalı, etrafa bakınmalı ve sizi yeni fikirlere götürebilecek şekilde davranmayı alışkanlık haline getirmelisiniz.
Boynton “Yenilikçilik ne kadar zeki olduğunuzla değil, fikir avlama konusunda ne kadar iyi olduğunuzla ilgilidir” diyor.
Yeni fırsatları gün yüzüne çıkaracak şekilde düşünüp davranarak günlük hayattan pek çok iş fikri edinebilirsiniz.

4 Kasım 2015 Çarşamba

7 GÜNDE ZEKANIZI GELİŞTİRİN

7 günde Einstein gibi olmak mümkün mü?
Hangimiz bir gün yataktan kalkıp da daha akıllı olduğumuzu görmek istemeyiz ki?
 Bu dilek her ne kadar ütopik olarak görülse de bir bilim adamının yöntemi, 1 hafta gibi kısa bir sürede, zekayı yüzde 40 oranında artırmanın mümkün olduğunu ortaya koydu.
Beynin herhangi bir kas gibi olduğunu ve egzersizlerle güçlenebileceğini öne süren İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nin Biyomedikal Bölümü’nden Prof. Mark Lythgoes’in 1 hafta süren programı BBC’de yayınlandı.
Programa katılan 100 kişinin IQ’larında, yüzde 40 oranına varan artış görüldü.
Bu artış katılımcıların programa katılmadan önce girdikleri testle, programdan sonra uygulanan test sonuçları karşılaştırılarak elde edildi.
İşte bir haftalık program
Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığını elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kaparatak duş alın.
Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın.
Pazartesi: Akşam yemeğinde yağlı balık yiyin. İşe ya yürüyerek ya bisikletle ya da daha önce kullanmadığınız bir araçla gidin.

MOTİVE OLMAK

Kolunuzu kaldırmaya haliniz olmuyor ve bu durumu sürekli havalara bağlıyorsanız yaşamınızda bazı değişiklikler yapmanın vakti geldi de geçiyor demektir.
 Beslenme düzeni, hayat tarzı ya da uyku saatlerinizde yapacağınız ufak değişiklikler çok daha enerjik olmanızı sağlayabiliyor.
Çevrenizde gördüğünüz enerjik insanların acaba özel bir sırrı mı var?
Zinde bir hayat sürmenin olmazsa olmazları neler?
Bu soruların cevapları International Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. A. Kerim Çıkım'ın paylaştığı sağlıklı ve zinde bir hayat sürmenin 10 sırrında saklı...
Düzenli uyuyun Sekiz saat uyumaya çalışın ve uyku saatlerinizi doğru planlayın.
Mümkün olduğu kadar geceyi uykuda, gündüzü ise uyanık olarak geçirin. Unutmayın, güne erken başladığınızda enerjik olmanızı sağlayan hormonlarınız sağlıklı çalışıyor ve performansınız artıyor. Gece karanlıkta uyuyup, gündüz aydınlıkta ayakta olursanız hormonlarınızın sirkadien ritmi (uyku-uyanıklık düzenine göre salgılanma durumu) sağlıklı çalışıyor.
Dengeli beslenin Kahvaltı günün en önemli öğünü. Güne aç karınla başlamayın.

KİŞİSEL ATALETİ YENMEK

İnsanlarda gördüğüm en büyük hastalıklardan birini sorsalar, insanların eylemsizliği bir alışkanlık haline getirmeleri olduğunu söylerdim.
Değişimi yaratan, hareketin kendisidir.
Hareketin, eylemin olmayışı, zaman ilerlerken kişilerin geriye gittiğini gösterir.
Mümin Sekman’ın son kitabı Kişisel Ataleti Yenmek, tamamen bu konu üstünde duruyor.
Atalet, cisimler için söz konusu olduğunda “eylemsizlik” anlamına gelir.
Canlı varlıkların ataleti ise, “eylemsizlik, harekete geçmemek ya da amaca ulaşmak için gerekli davranışları ortaya koymamaktır.”
Kişisel gelişim konusunda kitaplar okuyan birçok okurum, kitapları okuduklarını; ancak hiçbir değişim gerçekleşmediğini ifade ediyorlar.
 Kişisel gelişim kitapları birer yol haritasıdır; ama yola insanlar çıkarlar. Hiç yola çıkmadan, ‘bu kitap bir işe yaramıyor’ demek, önünüzde durduğu halde yemediğiniz bir yemeğin karnınızı doyurmadığını söylemeye benzer.

LİDER OLMAK ÖĞRENİLEBİLİR

Günümüz toplumunda liderlik özellikleri ve yöneticilik yetkinlikleri kurumlarda olmazsa olmaz şartlardan biridir.
Yöneticilik ve liderlik bazen eşanlamlı kullanılsa da aslında birbirinden farklı ama tamamlayıcı kavramlar.
İşletmelerde yönetici bir işi veya projeyi yöneten ve kumanda eden kişidir.
Liderlikte ise kişilerarası ilişkiler önemlidir.
Yöneticilik planlama, geliştirme ve organizasyon demektir.
Ancak liderliğin hiçbir zaman, hiçbir alanda kolay olduğu söylenemez.
Bir şey açık ve kesindir ki: liderlik kuralcılık veya despotluk değildir. Bir liderin rolü yol gösterme,

KENDİNİ SEVME SANATI

Uçmak Varken Yürümek Niye?
kitabının yazarı Isha Judd, ‘ben’i sevme sanatını öğretiyor…
“Birini kayıtsız şartsız sevebilmek için, önce kendini sevmen gerekir. Kendini olduğun gibi kabul etmeden, başka birini benimseyemezsin...
 Memnuniyetsizliğin eninde sonunda tek çaresi kendini sevmektir ve bu içsel sevgi bilincini geliştirerek olur.
Bu sevgi dışarıya da ayna olup bütün ilişkilerimize yansıyacaktır. Hoşnutsuzluk, özlem ve sonsuz arayış yerine içinde olduğumuz anda sihir ve güzellik algılamaya başlamalıyız.
 JuAslen Avustralyalı olan Isha Judd, 10 senedir Güney Amerika’da yaşıyor.
Tüm Güney Amerika’da “Barış Elçisi” olarak bilinen Isha’nın çalışmaları oldukça enteresan. Yüksek güvenlikli mahkumların rehabilitasyon programı ve Kolombiya Hükümeti ile yapmış olduğu eski gerilla askerlerinin tedavi edilerek topluma kazandırılması gibi projeler yürüten Isha, dünya medyasının ilgisini üzerinde topluyor.

İSİMLERİ DOĞRU HATIRLAMANIN YOLLARI

1. İsmi hafızanızda tutabileceğinize dair inancınız tam olmalı. Siz ne düşünür ve inanırsanız, zihniniz, duygularınız, ruhunuz ve bedeniniz o inancınızla işbirliği yaparak hareket ediyor. Patolojik bir durumu olmayan, sağlıklı herkes isimleri aklında tutabilir. Hafıza çalışması yapanların bir kerede 5 bin kelimeyi ezberleyebildiklerini düşünürsek, beynimize güvenir ve çaba gösterirsek bize istediğimizi vereceğine inancımızın tam olması gerekir.
2. Yeni tanıştığınız kişinin ismini ilk duyduktan sonra onun gözlerinin içine bakarak ismini hayali olarak parmaklarınızla yazabilirsiniz.
3. İsmi ilk duyduğumuz an’a konsantre olmalıyız, bu da karşımızdaki insana ilgi göstermekle, önem vermekle olabilir ancak. Tanışma sırasında o kişiyle ilgili olmalıyız, kendimizle değil. İsmi duyduğumuz an eğer kişiyle değil bir başka şeyle ilgileniyorsak elbette o ismi hatırlamamız kolay olmaz.
4. Tanıştığınız kişinin ismini ilk duyduğunuzda içinizden tekrar edin. Eğer duyduğunuzdan emin değilseniz veya anlayamadıysanız uygun bir uslupla tekrar sorun. Tekrar sormak hatalı bir isimle hitap etmekten çok daha olumlu bir davranıştır.
5. Kişinin ismini konuşurken sık sık tekrarlayın. Karşınızdaki kişinin konuşurken kendi ismini duymaktan keyif alacağından hiç şüpheniz olmasın.

BEYNİNİZİ ŞAŞIRTIN

İnsan beyni, günlük yaşamda basit yöntemlerle kalıplardan kurtarılarak daha verimli çalıştırılabilir.
 Ege Üniversitesi (EÜ) Temel Tıp Bilimleri Fizyolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurselen Toygar, “Her gün gittiğiniz yolu, sabah uyandığınız müziği, oda ve büronuzun düzenini değiştirerek beyninizi şaşırtın.
Çalışmayan beyin hücrelerini çalışır hale getirirsek 60 yaşında bile bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz” dedi.
Prof. Dr. Nurselen Toygar, beynin emir vermeden çalışmadığını, sürekli aynı yönde yapılan şeylerin beyni tembelleştirdiğini söyledi.
Beyinden daha fazla yararlanmak için bir takım pratik yöntemlerin uygulanması gerektiğini belirten Toygar, şu bilgiyi verdi: “Hayal gücüyle beyni çalıştırmaya sevk edebiliriz.
Bir amaç ve hedefimiz varsa, beynimizde bu amaç ve hedefe adım adım ulaşma yollarını hayal ederek ve daima pozitif düşünerek ulaşabiliriz.
 Hayal kurmak beynin çalışmasına katkı sağlıyor. (En büyük mucitler en çok hayal kuranlardır) sözü bu anlamda söylenmiştir.

İNSAN İLİŞKİLERİ

Tartışma çıkmasın, kimsenin tadı kaçmasın, patron sizi kara listeye almasın, arkadaşlarınızı memnun etmek için sustukça susuyorsanız... Susmayın! Çünkü susmak öfke krizlerine davetiye çıkartmaktır...
SUSUYORSAM NEDENİ VAR DEMEYİN!
Ne çok duygunuzu içinize attığınızın farkında mısınız?
Sırf tartışma çıkmasın, ortamın tadı kaçmasın, patron size takmasın, evliliğiniz kavgalı gürültü olmasın diye sustukça susuyorsunuz. Ta ki öfkeyle patlayıp her şeyi berbat edeceğiniz güne kadar…
Karşımızdaki insanla ‘Ne olacak bu memleketin hali’ başlığı üzerinden saatlerce konuşabiliyoruz. Çocuğumuz için hayal ettiğimiz eğitim, son gittiğimiz tatil, hangi ünlünün kiminle beraber olduğu hakkında gayet rahat, özgüvenli ve keyifli bir şekilde sohbet edebiliyoruz.
Ancak konu, hayatımızı doğrudan etkileyecek önemli konulara geldi mi dut yemiş bülbüle dönüveriyoruz.
Sanki biz hiç söylemeden de müdürümüz maaşımıza zam yapacak, aramadığı için kırgın olduğumuz arkadaşımız telepati yoluyla üzüntümüzü hissedip arayıverecek ya da sevgilimiz o çok sinir olduğumuz davranışına birden son verecek sanıyoruz
 Neyse ki ilişki uzmanları imdadımıza yetişiyor ve bize hayati önem taşıyan konulara nasıl girmemiz, kendimizi nasıl ifade etmemiz gerektiği konusunda ipuçları veriyorlar.

7 ADIMDA DOĞRU DİYALOG YOLLARI

1.Kendinizi savunun Bir kız arkadaşınızı düşünün; canı sıkkınken hiç haber vermeden sık sık kapınızı çalıyor, sizi zorla bir yerlere götürüyor, sizin onunla görüşmeye ihtiyacınız olduğunda ise nedense hep meşgul oluyor. Ve siz rahatsızlık vermeye başlayan bu durumla ilgili onunla bir türlü

KİŞİSEL İMAJ

Son yıllarda dilimize “cool olmak” diye bir kavram yerleşti.
Türkçede tam karşılığını bulmak zor; ama cool olmayı, “bir tarza sahip olmak”, “karizmatik olmak” ya da “havalı olmak “ gibi düşünebiliriz İngilizce bilsin bilmesin hemen herkes bu kavramı anlamış gibi görünüyor.
Cool kavramını, önce gençler kullanmaya başladılar; ardından da bu kavram toplumun diğer kesimlerine bulaştı.
 Sadece günlük konuşmamıza girmekle kalmadı, hakkında kitaplar yazıldı, analizler yapıldı
 Köşe yazarları cool olmak üzerine makaleler yazdılar; magazin basını “en cool yerler”, “en cool kişiler”, “en cool içkiler” gibi listeler yayınladı.
ÉDick Pountain ve David Robins, cool olmanın muhalif bir tavrı simgelediğini ve köklerinin oldukça eskiye uzandığını söylüyorlar.
Bir duruş ve bir tavır olarak cool, Afrika’da ortaya çıkıyor ve daha sonra köle ticaretiyle Batı’da yayılmaya başlıyor.
Mahkûmlar, ağır bir şekilde cezalandırılmamak için, açık bir şekilde isyan etmek yerine, otoritenin baskılarına ve eziyetlerine ironik bir kayıtsızlıkla karşı çıkıyorlar.
Mahkûmların bu kendi onurlarını koruma tavrına, “cool” denilmeye başlanıyor ve bu deyiş zamanla yerleşiyor.

İŞ GÖRÜŞMELERİNDE NASIL GİYİNİLİR

Herkesin dolabında iş kıyafeti olmaması son derece normaldir.
 Ama herkesin dolabında giyeceği temiz bir kıyafet bulunur.
Ne olursa olsun, sizi iyi gösterecek kıyafet bulmalısınız.
Temiz bir gömlek, rahat bir ayakkabı, hanımlar için düzgün bir kumaş etek veya pantolon, baylar için takım elbise uygun kıyafetler olarak görülür.
Sadece böyle giyinmek zorundayım diye lütfen rahat etmediğiniz kılıklara bürünmeyin.
Bazı hanımlar iş görüşmelerine kendilerini uzun gösterecek rahatsız, topuklu ayakkabılar giymeye zorluyorlar kendilerini. Abartıya gerek yok.
Yapılan hatalar:    Abartılı kılık kıyafet, kadınlarda makyaj ve gereğinden fazla parfüm.
Özensiz ve pis giysiler Temiz olmayan ayakkabılar. (Ayakkabınız eski olabilir ama boyasız olamaz!)
Yorgun, argın isteksiz bir yüz ifadesi, düşük omuzlar, cansız bir ses tonu. (kim böyle birini her gün karşısında görmek ister!)

DİL ÖĞRENMEDE ÖNEMLİ NOKTA

Araştırmalar, beynin dil öğrenme konusunda iki ile dört yaşlar arasında kritik bir pencere sunduğuna işaret ediyor.
İngiltere ve ABD'den uzmanlara göre, dört yaş öncesi, insan beyninin yeni kelimeleri öğrenme konusunda dış etkiye en açık olduğu dönem.
ournal of Neuroscience adlı bilim dergisinde yayımlanan araştırmaya göre konuşma bozukluklarına da bu nedenle erken müdahale etmek gerekiyor.
Araştırma aynı zamanda çocukların küçük yaşta iki dili aynı anda öğrenmesinin de neden daha kolay olduğunu açıklamış oluyor.
Bebekler 12 aylık olduklarında 50 kadar kelime öğrenmiş olabiliyor.
Ama altı yaşına geldiklerinde kelime hazineleri 5 bin kelimeye çıkıyor.
Londra'daki King's College ile ABD'de Rhode Island'daki Brown Üniversitesi'nden bilim insanları araştırmalarını, bir ile altı yaş arasında beyin gelişimi normal 108 çocuk üzerinde yaptılar.