21 Aralık 2015 Pazartesi

Âlimin de kötüsü olur

Sual: İmam-ı Rabbani, (Mehdi, Medine’deki bid’at ehli olan âlimi öldürecektir) diyor. Bid’at ehli olana âlim denir mi hiç? Bir de Seyyid Abdülhakim efendi diyor ki: (Zemahşerî, tefsir, fıkıh ve lügat âlimi idi. Mutezile mezhebinde idi. Ölürken tevbe ettiği söylenmektedir. Kur’an-ı azîmüşşanın muciz olduğunu anlatmakta; esas, senet olan belâgat ilminin âlimlerinin en yüksek derecesinde olduğundan, Ehl-i sünnetin tefsir âlimleri, Kur’an-ı kerimin belâgatini anlatan kısımları, onun tefsirinden almışlardır.)Mutezile olan birine âlim demek caiz midir?
CEVAPHer âlim, Cennetlik demek değildir. Onlardan da Cehenneme giden olacaktır. Kur’anda, kötü âlimler, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe, kitap yüklü merkebe benzetilmiştir. (Cuma 5, Araf 176)

Kötü âlimler hakkında hadis-i şeriflerden bazıları da şöyledir:
(Âlimlerin iyisi, insanların en iyisi, kötüsü de, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]

Kötü âlimler, Din İman Hırsızlarıdır

Sual: Bugün dünyanın her yerinde kötü işler, günahlar rağbettedir. İyi işlerin, faziletlerin ise öcü gibi gösterilmesi kıyamet alameti midir?
CEVAPEvet kıyamet alametidir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kötüler iyi, iyiler kötü gösterilmedikçe, kıyamet kopmaz.) [Harâiti]

Sık sık duyarız; (Bak herkes böyle yapıyor, onlar yanlış yolda da sadece sen mi doğru yoldasın) deniyor. İyilik, güzellik, hak gibi hususlar, her zaman çoğunluğun bulunduğu yerde olmaz. Mesela Çin'in, Japonya'nın nüfusu çoktur. Dinleri Budizm’dir. İnsanların çoğu Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez. Dünyada gayrı müslimler, Müslümanlardan daha fazla. Azınlıkta kaldığı için (Müslümanlık hak din değildir) denemez. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

İnsanların çoğuna uyan sapıtır. (Enam 116)Halkın çoğu kâfirdir. (Nahl 83)
Çoğu fâsıktır. (Maide 49)
Çoğu müşriktir. (Rum 42)
Çoğu iman etmez. (Rad 1)
Çoğu inkârcıdır. (İsra 89) 
Çoğu gafildir. (Yunus 92
Herkes öyle diyo misali, herkese inanmak yanlıştır. Allahü teâlâ yine buyuruyor ki: 
(Bu dinin [İslam’ın] doğru olduğunu insanların çoğu bilmez.) [Rum 30]

Ekseriya kıymetli şey, altın gibi az olur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: 
İnananlar azdır. (Sad 24)

Şükreden azdır. (Sebe 13)

Çok kimse, Resulullah efendimizin vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden tercüme ederek yayınladığımız kitaplara karşı çıkıyor. Sebebi basittir. Bu kitaplarda, Allahü teâlânın(Hepsinden razıyım. Hepsine Cenneti söz verdim) buyurduğu, Eshab-ı kiramın tamamı övülüyor. Sahabe düşmanları, elbette buna karşı çıkar.

Maksatları âlimler Köprüsünü Yıkmak

Sual: "Kusursuz kul olmaz. Âlimlerin hatası olur. Bu bakımdan imam-ı a’zamı, imam-ı Şafii ve imam-ı Gazali gibi âlimleri eleştirmek gerekir. Mesela imam-ı Gazali’nin hatası çoktur. Kitaplarında uydurma hadis var" deniyor. Böyle söylemek doğru mudur?
CEVAP"Kusursuz kul olmaz" sözü doğrudur. Fakat "imam-ı Gazali, hata etmiştir, kitaplarında uydurma hadis vardır" sözü yanlıştır. Böyle söyleyenler, âlimin dindeki ve Allah katındaki yerini bilmeyen kimselerdir. Hadis-i şerifte, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir)buyuruldu. (İbni Mace)

Âlimlerin kıymetini ve onlara uymamızı emreden âyetlerden bazılarının meali şöyledir: 
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43]

(Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]

(Bunun hükmünü Peygambere ve ülül-emre
 [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83]
[Âyet-i kerimede geçen ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Peygamber efendimiz de (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir)buyurdu. (Darimi)]

Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere tabi olun! Çünkü onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.)[Deylemi]

(Âlimler, kurtuluş yolunu gösteren birer rehber ve kılavuzdur.) 
[İ. Neccar]

(Bilmediklerinizi salih[âlim]lerden sorup öğrenin!) [Taberani]

Doğruyu Yanlışı Ayırmada Ölçü

Sual: Bazı yazarlar, "Din budur", "Gerçek İslam", "Kur'andaki İslam" gibi ifadelerle âyetleri kendi kafasına göre açıklayarak İslam âlimlerinin yanlış yolda olduğunu söylüyorlar. Bunların doğru olup olmadığı herkes tarafından nasıl anlaşılır?
CEVAPİmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık kimse, Kur'an-ı kerime ve hadis-i şeriflere uyduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kur'an-ı kerimde bildirilen misaller, çoğunu küfre sürüklediği gibi, çoğunu da hidayete ulaştırır.) [Bekara 26]

Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayanlar yanlıştır.) [Müjdeci Mektublar 286]

İnternet ve Diğer Yayın Vasıtaları

Sual: Temiz gençleri aldatmak için, (İslamiyet ilerlemeye engel olmaktadır. Hristiyanlar ilerliyor. Gözleri kamaştıran her türlü fen vasıtası yapıyorlar. Biz de Hristiyanlara uymalıyız) gibi sözlerle, İslamiyet’teki güzel ahlakı, kardeşliği bıraktırmaya uğraşanlar var. Dinimizin ilme verdiği önem ile internet ve diğer yayın vasıtaları hakkında açıklama yapar mısınız?
CEVAP(İslamiyet ilerlemeye engel olmaktadır) sözü kuru bir iftiradan başka bir şey değildir. Çünkü İslamiyet, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor. Peygamber efendimiz, (İlim Çin’de de olsa talep edin! Öğrenin!)buyuruyor. Çin, eskiden olduğu gibi yine müslüman değildir. Çin’den alınacak ilim, elbet fen ilmidir. Her türlü teknolojidir. Bazı din simsarcıları da batıdan geldi diye fen vasıtalarına zararlı diyor. Böyle söylemek, böyle düşünmek çok yanlıştır. (Fen ve sanat müminin yitik malıdır. Nerede bulursa alsın!) hadis-i şerifine uymamız gerekir.

İnternet ve faydaları
Dünyadaki en büyük bilgi deposu 20 milyon bilgisayarın birleşmesinden meydana gelen 250 milyon kullanıcılı internet bilgisayar ağıdır. İnternetle ilgili bir gencin verdiği bilgiler şöyledir:

İmam-ı a’zam Bu Ümmetin Işığıdır

Sual: İmam-ı a’zam hazretleri hakkında hadis var mıdır?
CEVAPİmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri hakkında, meşhur ve muteber fıkıh kitaplarında çeşitli hadis-i şerifler bulunmaktadır. En kıymetli fıkıh kitaplarından biri olan Dürr-ül-muhtâr’ın önsözündeki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âdem aleyhisselam, benimle övündüğü gibi, ben de ümmetimden ismi Numan, künyesi Ebu Hanife olan bir zât ile övünürüm. O ümmetimin ışığıdır.)

Mevduat-ül-ulum
 ve Hayrat-ül-hisan’daki hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Ebu Hanife adında biri gelir. Bu, kıyamet günü ümmetimin ışığı olur.)
(Ebu Hanife denilen biri gelir, Allah’ın dinini ve benim sünnetimi canlandırır.)
(Her asırda, ümmetimden yükselen olur. Ebu Hanife, zamanının en yükseğidir.)

Fetva Vermenin Mesuliyeti

Sual: Fetva ne demektir?
CEVAPFetva, bir hususun dine uygun olup olmadığını, hangi fıkıh kitabının neresinden alındığını bildiren hüküm demektir. Mehazını göstermeden caiz veya caiz değil demek fetva olmaz.

Fetva veren Müftinin müctehid olması gerekir. Müctehid olmayan kimse müfti yapılırsa, bunun müctehidlerin bildirdiklerini okuyup, öğrenerek bunları söylemesi gerekir. (İbni Hümam)

Müctehid olmayan kimse bir hadis işitince, bu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Mezhebindeki müctehidlerin verdiği fetva ile amel etmesi gerekir. (Kifaye)

Fıkıh İlminin Önemi

Sual: Mealden mi yoksa fıkıh kitabından mı dini öğrenmeyi tavsiye edersiniz?
CEVAPMealden tefsirden din öğrenilmez. Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki: 
Kur'an-ı kerimdeki Allah’ın ipine sarılın ifadesindeki ipten maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullah efendimizin ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasındadır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid'at ehlidir. (Tahtavi)

Muhammed Hadimi hazretleri buyurdu ki: 
(Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü biz, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, âyet ve hadise uymuyor gibi görünse de, mezhebimizin hükmüne uyulur. Yahut başka bir âyet veya hadisle değişmiştir, yahut tevil edilmesi gerekir. Bunları da ancak müctehid âlimler anlar. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumak gerekir.) [Berika]

Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Bir işte anlaşamazsanız bu işin hükmünü, Allah ve Resulünden anlayın!) [Nisa 59]

Âlimlere Nasıl Tâbi Olunur

Sual: İslam âlimlerine nasıl tâbi olunur?
CEVAP Âlimlere tâbi olmak, dört mezhepten birine uymak demektir. Asırlardan beri bütün İslam âlimleri, dört mezhepten birine uymuşlar ve müslümanların da uymalarının gerektiğini bildirmişlerdir. Bunlara uymakta İcma hasıl olmuştur. İcmadan, cemaatten, birlikten, topluluktan ayrılan helak olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İki kişi, bir kişiden, üç kişi, iki kişiden iyidir. O halde cemaatle birlikte olun! Allahü teâlânın rızası, rahmeti, yardımı cemaattedir. Cemaatten ayrılan Cehenneme düşer.) [İbni Asakir]

(Ümmetimin âlimleri, hiçbir zaman dalalette birleşmezler. İhtilaf olunca sivad-ı a'zama [âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi olun!) [İbni Mace]

(O gün her fırkayı imamları ile çağırırız)
 mealindeki İsra suresinin 71. âyet-i kerimesini Kadi Beydavi hazretleri (Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız) şeklinde açıklamıştır. Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseynide ise, (Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela "Ya Şafii" veya "Ya Hanefi" denir) şeklinde açıklanmaktadır. Bu açıklamalar da, her müslümanın dört hak mezhepten birine uyması gerektiğini açıkça bildirmektedir.

Âlim Övünmez

Sual: Âlim olan kimsenin övünmesi uygun mudur?
CEVAPGenelde övünmek iyi değildir. Âlimin övünmesi de caiz değildir. Lokman suresi 18. âyet-i kerimesinde mealen, (Allah, kendini beğenip övüneni sevmez) buyurulmaktadır.

Övünmek, büyüklenmenin alametidir. Mümin suresinin 35. âyet-i kerimesinde, büyüklenenlerin kalblerinin mühürlendiği bildirilmektedir.

İmam-ı Gazali hazretleri, Necm suresinin, (Nefsinizi tezkiye etmeyiniz) meâlindeki 32. âyet-i kerimesinin tefsirinde, (Bir iyilik yapınca, bunu ben yaptım deme. Onu bir iyilik sanma! Onu iyilik olarak kabul etmek, kendini beğenmektir) buyurdu.

Beydavi tefsirinde, İblis'in, (Âdem çamurdandır, cismanidir. Ben ruhaniyim. Çamur unsurların en aşağısıdır. Ben ise en şerefli olan ateşten yaratıldım) diyerek kibirlendiği bildirilmektedir. Övünmek yasak edilmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ecdadı ile övünen, rahmet-i ilahiden uzaktır, Cehennem odunudur.) [Tirmizi]

(Allahü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız. Âdem ise topraktan yaratıldı.)
[Ebu Davud]

Övünmek, başkasını hakir, aşağı görmekten ileri gelir. Halbuki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Din kardeşini hakir görmek, kötülük olarak yeter.) [Müslim]

(İnsanlar helak oldu diyenin kendisi helak olmuştur.)
 [Müslim]

En İyi ve En Kötü İnsanlar

Sual: Din adamlarının yanlışlarını açıklamak doğru mudur?
CEVAP
Peygamberlerin vârisleri olan âlimlere dil uzatan, onları âlim oldukları için kötüleyen kimsenin imanı gider. Dinimiz ilme ve âlime büyük önem verir. Bize ilmi bildiren âlimlerdir. Hadis-i şerifte, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyuruldu. (Tirmizi)

Ancak, bir de İslam âlimi sanılan ve dinimizi içten yıkmaya çalışan dinde reformcular vardır. Bunların ihanetlerini söylemek, kötülemek olmaz. Dinin emrine uymak olur. Kötülerin kötülüğünü açıklamak, Müslümanları onların zararından korumaya çalışmak farzdır. Daha doğrusu bütün insanları bunların zararından korumaya çalışmalıdır. Çünkü, İslamiyet’i doğru duymak, doğru öğrenmek insanların hakkıdır. İslamiyet’i yanlış anlatan, nakledildiği gibi değil, çürük aklına, bozuk ilmine, iğrenç nefsine göre anlatan kötü din adamları, insanların en kötüsüdür. Kur'an-ı kerimde, Cuma suresi 5.âyetinde, kötü din adamları, kitap yüklü merkebe, Araf suresi 176. âyetinde ise, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe benzetilmiştir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bid'atler yayıldığı, sonra gelenler, öncekilere lanet ettiği zaman, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Doğruyu bilip de gücü yettiği halde, doğruyu bildirmeyen kimse, Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama indirdiği Kur'an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir] 

İslam Alimi Kime Denir


Sual: Günümüzdeki yazarlara ve profesörlere, âlim denir mi?
CEVAPÂlim, çok kitap okuyana, çok bilene, diploma sahibi olana değil; dinini doğru bilene, hakkı bâtıldan ayırabilene denir. Kıyamet yaklaştıkça ilim azalır, din adamlarına güvenilemez. İki hadis-i şerif meali:
(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace]

(Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur.) [Hadika]

Din âlimi olmak için, Kur’an-ı kerimi ve manalarını ezbere bilmek, binlerle hadis-i şerifi ve manalarını ezbere bilmek, İslam’ın 20 ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan 80 ilmi iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vakıf olmak, bu ilimlerde ictihad derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesinde olmak lazımdır. (S. Ebediyye)

Âlimin Dindeki Yeri


Sual: (Kur’an herkes için inmiştir. Onun için âlime, ilim sahibi olmaya ihtiyaç yoktur) diyenler çıkıyor. Âlim olmasa Kur’an anlaşılmaz mı?
CEVAPAnayasa da herkes içindir; ama kanunlar, tüzükler olmadan anayasa ile memleket idare edilebilir mi? Kanunları da ancak hukukçular anlayabilir. Hasta olan avukata değil doktora gider. İlmin, âlimin önemi nasıl inkâr edilebilir. Kur'an-ı kerimi herkes kolayca anlasa idi, Peygambere ihtiyaç kalmazdı. Hadis-i şerifler, Kur'an-ı kerimin açıklaması mahiyetindedir. Hakiki âlimler de, hadis-i şerifleri açıklamışlardır. Arapça bilen herkese âlim denmez. Hakiki âlim, Kur'an-ı kerimi, hadis-i şerifleri açıklayan yetkili, yüksek insandır. Çok ilmi olduğu halde, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir. Yetmiş iki sapık fırkanın önderleri de derin âlim idi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları için dalalete düşmüşlerdir.

Şu halde, âlim çok bilen değil, hakkı bâtıldan ayıran din uzmanlarıdır. Bunlar Peygamberlerin vârisleri, vekilleridir. İctihadlarında isabet etmeseler de yine sevap alırlar. Bunlara uyanlar da kurtulur. Dinimiz âlimleri övmektedir. 

Dinimizde İlmin Önemi

Sual: İlim öğrenmenin fazileti nedir?
CEVAPİlim öğrenmenin fazileti çoktur. Kur’an-ı kerimde meâlen, (Bilmiyorsanız, zikir ehline [ilim ehline, âlimlere] sorun) buyuruldu. (Enbiya 7)

Âyet-i kerimedeki zikirilim demektir. Bu âyet-i kerime, bilmeyenlerin, âlimleri bulup onlardan sorup, öğrenmelerini emretmektedir. (Hadika)
Üç ayet-i kerime meali de şöyledir:
(Allah iman edenleri yüceltir; kendilerine ilim verilmiş müminleri ise, [cennette] kat kat derecelerle yükseltir.) [Mücadele 11]

(De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir.) [Zümer 9]

(Kulları arasında Allahü teâlâdan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İlim öğrenmek, kadın-erkek her müslümana farzdır.) 
[Beyheki]

(Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeye çalışınız!) [Şir'a]

(Allahü teâlâ, İbrahim aleyhisselama "Ben ilim sahibiyim, ilim sahiplerini severim" buyurdu.)
 [İbni Abdilber]

Yeni Yıl İçin Alınabilecek En Güzel Hediye

Şimdi yazının başlığına bakıp hemen uçak, araba, sonsuz para diyeceğimi düşünüyorsunuz biliyorum ama bu sefer başka bir hediyeden bahsedeceğim.Yılbaşı yaklaşırken evde aile üyeleri tarafından gizli gizli işler çevrilmeye başlar. Herkes kendi hediyesini en güvenli yere saklamaya çalışır aynı zamanda diğerlerinin hediyelerini bulmaya çalışır. Bu yıl evde yılbaşı için hediyemi biraz erken buldum. Gardırobun en arkasında hışırdayan bir torba içerisinde hediye saklanırsa olmaz.
Neyse ben şu hediye kısmına geçeyim. Daha gelmeyen yılbaşının hediyesi: Oral-B şarjlı diş fırçası. Denemeye çekiniyordum ama hediye gelince keşke daha önce alsaymışım dedim kendi kendime.


Oral-B, profesyonel diş temizleme aletlerinden esinlenerek tasarlamış bu şarjlı diş fırçaları ile mükemmel bir temizlik deneyimi sunuyor. Diş plaklarını temizlemekte manuel fırçalardan çok daha etkili bir sonuç veriyor, ilk kullanımdan sonra bile daha önce sanki hiç bu kadar iyi dişlerimi fırçalamamışım gibi hissettim. Üç boyutlu oynar başlık sayesindeyse normal bir fırçanın yapamayacağı kadar hareket edip, normalde ihmal ettiğimiz ulaşamadığımız yerlere bile ulaşıyor. Fırça başlıkları dişleri tamamen sararak birçok noktaya temas ediyor ve muhteşem sonuçlar almamı sağlıyor.
Ağız bakımına çok önem veren birisi olarak bu benim için en iyi yılbaşı hediyesi oldu. Siz de yeni yılda sevdiklerinize Oral-B şarjlı diş fırçası hediye ederek onları mutlu edebilirsiniz.
Ürünleri incelemek ve yılbaşı indiriminden yararlanmak için tıklayınızBu arada, Burcu Esmersoy'lu videosunu da paylaşmadan duramadım :)



Bir boomads advertorial içeriğidir.

Far Işığıyla Tavşan Avına 2 Bin 900 Lira Ceza


Far Işığıyla Tavşan Avına 2 Bin 900 Lira Ceza

Konya’da yasak olmasına rağmen far ışığıyla tavşan avı yaptığı öne sürülen 2 avcı suçüstü yakalandı. Edinilen bilgiye göre, Doğa Koruma ve Milli Parklar 8.Bölge Müdürlüğü’ne bağlı ekipler ileJandarma timleri, Konya’nın Altınekin ilçesine bağlı Dedeler Mahallesi Düzengi mevkisinde aldığı far ışığıyla tavşan avı yapıldığı yönündeki ihbar üzerine çalışma başlattı. 

Konya’da yasak olmasına rağmen far ışığıyla tavşan avı yaptığı öne sürülen 2 avcı suçüstü yakalandı.

far-isigiyla-tavsan-avina-2-bin-900-lira-ceza-7963223_x_o
Edinilen bilgiye göre, Doğa Koruma ve Milli Parklar 8.Bölge Müdürlüğü’ne bağlı ekipler ileJandarma timleri, Konya’nın Altınekin ilçesine bağlı Dedeler Mahallesi Düzengi mevkisinde aldığı far ışığıyla tavşan avı yapıldığı yönündeki ihbar üzerine çalışma başlattı. Harekete geçen Milli Parklar ve Jandarma ekipleri, bir pikap araçla havanın karardığı saatlerde tavşan avı yaptıklarını tespit ettikleri şahıslara suçüstü yaptı. Operasyon esnasında kaçmaya çalışan avcıların içerisinde olduğu araç durdurularak arama gerçekleştirildi. Yapılan aramada avcılar tarafından vurulan bir yaban tavşanı bulunurken, avda kullanılan 2 adet av tüfeği de ele geçirildi. Avcıların avda kullandıkları araca mülkiyeti kamuya geçirilmek üzere yasal işlem başlatılmak amacıyla el konulurken, suçüstü yapılan iki avcı hakkında ise belgesiz avlanma ve avda yasak olan eşyaları kullanmaktan ötürü 2 bin 403 lira idari para cezası, 1         tavşan için ise 500 liralık tazminat olmak üzere toplam 2 bin 903 liralık para cezası uygulandı.

Doğa Koruma ve Milli Parklar 8.Bölge Müdürü Yılmaz Kocaman, yaptığı açıklamada, son denetimde avlanma süreleri dışında ve avcılık belgesi olmadan avlanan 2 kişinin ekipler tarafından yakalandığını belirterek, “Av koruma ekiplerimiz özellikle dağ köylerinde av koruma ve kontrol çalışmalarına yönelik denetimlerini artırdı. Bu kontroller aralıksız olarak devam edecek. Çalışmalarımızda vatandaşlarımızın da bizlere destek vermesini ve kaçak avcıları müdürlüğümüze ihbar etmelerini istiyoruz” dedi. – KONYA

Putin’e inat kampanya yaptı!

Putin’e inat kampanya yaptı!
Manisa’da mobilya üreticisi bir firma, Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı ambargoları protesto etmek amacıyla kampanya başlattı. Fabrika satış mağazasının sahibi Mesut Aldemir, mağazalarında mobilya, halı gibi ev ürünleri sattıklarını belirterek, “Rusya’nın bize uyguladığı ambargoya inat biz de Rusya’ya yapacağımız bütün ihracatı geri çektik. Hepsini Manisa halkına yarı fiyatına 12 taksitle sunuyoruz. 





Manisa’da mobilya üreticisi bir firma, Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı ambargoları protesto etmek amacıyla kampanya başlattı.

Fabrika satış mağazasının sahibi Mesut Aldemir, mağazalarında mobilya, halı gibi ev ürünleri sattıklarını belirterek,“Rusya’nın bize uyguladığı ambargoya inat biz de Rusya’ya yapacağımız bütün ihracatı geri çektik. Hepsini Manisa halkına yarı fiyatına 12 taksitle sunuyoruz. Bu şekilde bizde onlara ambargo koymuş olduk. Tüm ev ihtiyaçlarının hepsi satılacak. Mobilya eşyalarımız, yatak, battaniye, halı gibi ürünler yarı fiyatına satışa sunacağız. 2 milyon dolar üzerinde ihracatımız vardı. Ancak hepsini geri çektik. Ankara, Kayseri, İzmir, İnegöl fabrikalarındaki tüm ürünleri buraya getirdik. Piyasadaki mobilya sektöründeki ürünlerin hepsi bizde yüzde 50 indirimle satışa sunulacak” dedi.
putine_inat_kampanya_1450635431_0018

Adalet Bakanlığı İcra Katibi Alımı 2016



Adet Bakanlığı yeni alımlarına devam ederken son dönemde toplamda 330 kişilik alım yapacağını duyurdu. Özellikle alımlarında birden fazla kriteri göz önünde bulunduran Adalet Bakanlığı bu alımlarını 2015 yılında başlatmış olup 2016 yıl boyunca da bu alımlara devam edecektir.

ALINACAK PERSONEL
Katibi Alımı : 330 Kişi.

ŞARTLAR
- Türk vatandaşı olmak,
- En az lise mezunu olmak,
- Merkezi sınavın (KPSS-2014) yapıldığı 2014 yılının Ocak ayının birinci günü itibarıyla otuz beş yaşını doldurmamış olmak (01/01/1979 ve sonrası doğumlu olanlar),
- Merkezi sınavda (KPSS-2014'de lisans mezunları için KPSSP-3, önlisans mezunları için KPSSP-93, ortaöğretim mezunları için KPSSP-94 puan türünden) en az 70 puan almış olmak,
- Güvenlik soruşturmasından olumlu sonuç almak,
- Askerlikle ilgisinin bulunmaması,
- Kamu haklarından mahrum kalmamış olmak ilk aranan şartlar arasında yer almaktadır.

Sigarayı bırakınca bunların olduğunu kimse size söylemedi!


Zaman ne çabuk geçiyor. Bugün sigarayı bırakışımın ikinci yıldönümünü kutluyorum. Mütevazı olamayacağım, aferin bana...

Merak etmeyin sıkıcı bir yazı olmayacak. Yani “sigarayı bırakınca ciğerler şöyle temizlenir, kalp krizine yakalanma oranı şöyle düşer!” gibi uzmanlık gerektiren, biraz da okumaktan bıktığımız konulara değinmeyeceğim bu yazıda. Kendimce çıkarımlarım var, onları anlatacağım! Dediğim gibi oldukça özel deneyimler bunlar; kişisel gelişim hap'ları gibi değerlendirmemenizi önemle rica ederim...

Görsel, interiorsbystudiom.com sitesinden alıntıdır.

Gelelim sigarayı bırakmanın entrikasal düzlemdeki faydalarına!

1- Kıskanç arkadaşlarınız kimlermiş, sigarayı bırakırken öğrenirsiniz!

Sigarayı bırakacağım” deyince Yok canım sen beceremezsin, en fazla on gün zaman tanıyorum, kesin yine başlarsın!” diyenleri, ya da “Yaa çok kilo alırsın, sonra da veremezsin, boşver bırakma!” diyenleri yazın bir kenara. Kendince en iyi çözümü sunanları da unutmayın bu arada, “Niye bırakıyorsun ki, günde 5 tane iç!” derler mesela. O beşin yarın 10, 15 olacağını adları gibi biliyorlardır üstelik.
Aslında kendileri defalarca gizli gizli deneyip sigarayı bırakamamışlardır ve sizin başarmanızı istemezler, çünkü kıskanıyorlardır. Sigara içerken en yakınınızda yer alan bu kişiler gerçekten dostunuz muydu acaba? Sigarayı bırakmasaydınız bunu asla bilemeyecektiniz! Sizin iyiliğinizi istemeyen kişi hiç dostunuz olabilir mi? “Senin evine de gelinmez artık!” diye tehdit bile savurur onlar, aldırmayın; zaten gelmemeleri ruh sağlığınıza olumlu etki yapacaktır hiç üzülmeyin!

Görsel, artcaffeine.imobileappsys.com sitesinden alıntıdır.

2- Sigarayı bıraktığınızı çekemezler, kilo almışsın derler!

İnsanların dış görünüşlerini gündeme getirmenin ayıp olduğunu düşünerek ve bu konuyu gerçekten de önemsemeyerek, hayatı boyunca balık etli olduğu halde kilosu hakkında en ufak bir yorum yapmadığınız ve kendisini dost bildiğiniz en yakın(!) arkadaşınız “7-8 kilo almışsındır rahat! Ay şekerim, sen de artık benim bedenimdesin, napıcaksın alışacağız kiloya!” diye size güya yakınlık gösterdiği anda oradan uzaklaşın derim ben. O kadından size arkadaş olmaz, bütün bağları kesmekte fayda var! Sigarayı bırakmasaydınız satır aralarına sokuşturduğu sübliminal mesajlarla kimbilir sizi ne kadar yaraladığını da fark edemeyecektiniz! Tehlikelidir zehir dilli hatun kişiler! Ah sigarayı bırakmak, sen nelere kadirsin! Hem ciğerleri hem de ruhu temizliyorsun!

3- Sigarayı bıraktığınızda benciller su yüzüne çıkar!

Sigara içebilir miyim?” diye hayatta sormazlar. Yeni bıraktığınızı bile bile, belki de inadına yakarlar yanınızda, bununla da kalmayıp dumanını yüzünüze, mis gibi kokan saçlarınıza doğru üfürürler! Hava güzel olsa da camı açmazlar mesela! Sigara onların hakkıdır, siz de onlara uymak zorundasınızdır! 
Bu kişiler bencildir işte, hep kendilerini düşünürler, arkadaşlıkları da göstermeliktir, kaçılası insanlardır bu gruptakiler! Sigarayı bırakmasaydınız nereden bilecektiniz bu durumu?
İnsanın aklına içeriği çok alakalı olmasa da bir şarkı geliyor:

“...Tanı bunları, tanı da büyü Adiloş Bebe!...”

Görsel, nytimes.com sitesinden alıntıdır.

4- Sigarayı bırakınca daha az dedikodu yaparsınız!

İş yerlerinde “sigara molası verelim” diye gidilen çay ocakları ve mutfaklar gıybet yuvalarıdır. Dumanaltı dedikodu ortamlarından uzak kalarak hem ciğerleriniz, hem de kalbiniz temiz kalmış olur. Sigarayı bırakmasaydınız entrika bataklığında kokuşacaktınız!!

5- Yere izmarit atanlar avamdır, siz ise kendinizi üstün görebilirsiniz!

Biliyorum, sigara içerken siz asla böyle bir şey yapmazdınız! Gerekirse izmariti -afedersiniz- tükürüğünüzle söndürüp selpak mendile sararak, çöp kutusu buluncaya dek cebinizde gezdirdiğiniz bile olmuştu! Ama bakın işte, entel olduğunu cümle aleme göstermek için kılıktan kılığa giren tatlısu bilmişiarkadaşınız, simsiyah ojeli orta parmağının tek hareketiyle izmariti yere ne de güzel savuruyor! İğrenç ötesi bir hareket değil de nedir bu! İşte bu insan avamdır, Greenpeace'e verdiği imzayı feysbuk'unda yayınlaması sadece gösteriştir, kaçılası kişiliktir. Sigarayı bırakmasaydınız bunu nasıl fark edecektiniz?


6- Sigarayı bırakınca bir filmi / oyunu daha özgün yorumlarsınız!
Sigarayı bırakınca tiyatroda/sinemada perde arasında dışarıya çıkmanıza gerek kalmaz; dolayısıyla da soğukta ellerini ovuştura ovuştura sigarasını içen ve bu arada oyunun/ filmin kritiğini yapan sosyal ortamlardan uzak kalırsınız. Ama bu kötü bir şey değil, bilakis çok da iyi bir şeydir bu durum. 
 Sigara içerken yapılan “Abi yaa, bence katil perdenin arkasında saklanan o hizmetçi; iyi de ne biçim senaryo bu, ben hemen anladım!” gibi yorumlardan uzak kaldığınız için, ikinci perdeye ön yargıyla bakmayacaksınız. Bu sayede de katil hizmetçiymiş diye düşünmeyecek, geniş açıdan değerlendirmelerde bulunacak, katilin aslında intihar ettiğini ve kendine katil süsü verdiğini; dolayısıyla ortada aslında katil olmadığını, o perdenin arkasındaki hizmetçinin sadece camları sildiğini hemen şıp diye anlayıvereceksiniz! Bakın işte gördünüz mü, sigarayı bırakmasaydınız oyuna verdiğiniz para çöpe gidecekti!

Görsel, aristonorganic.wordpress.com'dan alıntıdır.

7- Sigarayı bırakarak diş doktorunuzdan intikam alabilirsiniz!

Benim en sevdiğim sonuçlardan biri de bu: İşaret parmağını gözünüze soka soka sallayan ve
Sigara içmeye devam edersen tedavini yarıda keserim, bütün dişlerin dökülür!” diyen aslında iyi niyetli amakorkunç kamu spotu gibikonuşarak sizi köşeye sıkıştıran diş doktoruna göğsünüzü gere gere gidip diş temizliği yaptırabilirsiniz. Sigarayı bırakmasaydınız bu kadar tatmin edici intikam alma duygusunu nerede yaşayabilirdiniz ki!

8- Sigarayı bırakınca iş bulursunuz!

Biraz zaman alacak ama, cv'nizde “sigara kullanmıyor” olarak güncelleme yapmak zorundasınız.. Bu güncellemeyi yaparken bir de iş ilanlarına göz atasınız gelir. O da ne, hayalinizdeki iş sizi bekliyordur!
 İlahi sürahi, “sigara içiyor” yazan bir cv'yi kim ister ki zaten bu devirde? Saat başı sigara molası veren, ikide bir de bronşit olup rapor alan bir çalışanı kim ister allasen?

Görsel, thegardenglove.com'dan alıntıdır.

9- Bunları söylemiyorum bile!
Salatalığın tadı bambaşkaymış, sabah kalkınca insanın ağzında metalik paslı tat olması çok saçmaymış, saçları savurunca yayılan şampuan kokusu harikaymış, ağzı sigara kokan arkadaştan çaktırmadan uzaklaşmak gerekirmiş, insanın saçları kırılmadan uzayabiliyormuş, eskiden gözde büyüyen mesafeler aslında pır pır kanatlanarak yürünebiliyormuş, tırnakların ve dişlerin doğal rengi sarı değilmiş, insan cildi aslen soluk değilmiş, el ve ayaklar aslında öyle çok acayip üşümezmiş, hasta olursam diye yaşanan suçluluk duygusu ne gereksizmiş, günde bir paket sigaraya verilen para ayda 300 liraymış ve bu ne büyük bir paraymış, klişe olacak belki ama sigarayı bırakmak gerçekten de hiç ama hiç zor değilmiş... Yani özetle sigara içmemek ne kadar güzel bir şeymiş demiyorum bile...

Sağlıklı günler dilerim efenim; hayatımdaki tek duman, pastanın üzerindeki  mumları üflediğim için olsun...


Not: Bu şeyi nasıl bıraktığımı merak ediyorsanız, buradaki yazıma bakabilirsiniz.



Peygamber Efendimizin Mucizeleri

Aşağıdaki yazılar (Mir’at-ı Kâinat) kitabından alınmıştır.

Muhammed aleyhisselamın hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler pek çoktur. Ümmetinin Evliyasında hâsıl olan kerametler, hep Onun mucizeleridir; çünkü kerametler, Ona tâbi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hâsıl olmaktadır. 

Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:

Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.

İkincisi
, bi’setten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.

Üçüncüsü
, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.

Bunlardan birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de ayrıca görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki, saymak mümkün olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını aşağıda bildireceğiz.

1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı kerimdir. 

2- En büyük mucizelerinden biri de, Mirac mucizesidir. 

3-
 Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden biri de, Ay’ı ikiye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır. Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekke’de Kureyş kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır) dediler. M

HZ.MUHAMMEDİN VEFATI

Peygamberimiz Vedâ Haccında Mina’da bulunduğu sırada; “Allah’ın yardımı ve zafer günü gelip insanların Allah’ın dînine akın akın girdiklerini görünce, Rabbini överek, tesbîh et! O’ndan af dile! Çünkü O, tövbeleri dâimâ kabul eder.” meâlindeki en son nâzil olan Nasr sûresi indiğinde Peygamber efendimiz kızı hazret-i Fâtımâ’yı çağırıp; “Bana kendi vefâtım haber verildi.” buyurdu. Bunun üzerine ağlamaya başlayan Fâtımâ’ya; “Ağlama, zîrâ benim ehlimden bana ilk kavuşan sen olacaksın.” buyurdu.

Cebrâil aleyhisselâm Peygamber efendimize her sene o zamâna kadar nâzil olan âyetleri okumak üzere senede bir kere gelirdi. Vefât edeceği sene iki kere gelip Kur’ân-ı kerîm’i iki defâ baştan sona okudu.

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem vefât etmeden bir müddet önce Bakî mezarlığında ve Uhud’da bulunan Müslümanların kabrini ziyâret ederek onlar için duâ ve istiğfâr etti.

Bakî mezarlığındayken yanında bulunan Ebû Müveyhib’e dönerek;“Ey Ebû Müveyhib! Ben dünyâ hazîneleriyle âhiret nîmetlerini seçmede serbest bırakıldım. İstersen dünyâda bakî ol, sonra Cennet’e git, istersen likaullah (Allah’a kavuşmak) hâsıl olup Cennet’e gir dediler. Ben likaullahı ve sonra Cennet’i seçtim.”buyurdu.

Sevgili Peygamberimiz vefâtından önce humma hastalığına tutuldu. Bu hastalık 13 gün sürdü. Bu müddetin son 8 gününü hazret-i Âişe’nin odasında geçirdi. Hastalığının ilk günlerinde ve ateşi düştüğü sıralarda mescide çıkıp Eshâbına namaz kıldırıyordu.

VEDA HUTBESİ

Bismillahirrahmanirrahim
"Ey insanlar!
"Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha bulusamiyacagim.
"Insanlar!"Bugünleriniz nasil mukaddes bir gün ise, bu aylariniz nasil mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasil
mübarek bir sehir ise, canlariniz, malariniz, namuslariniz da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden
korunmustur.
"Ashabim!
"Muhakkak Rabbinize kavusacaksiniz. O'da sizi yapti olayi sorguya cekecektir. Sakin benden sonra eski
sapikliklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar,
bulunmayanlara ulastirsin. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunlari daha iyi anlayan birisine ulastirmis
olur.
"Ashabim!"Kimin yaninda bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her cesidi kalidirilmistir. Allah
böyle hükmetmistir. Ilk kaldirdigim faiz de Abdulmutallib'in oglu (amcam) Abbas'in faizidir. Lakin
anaparaniz size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme ugrayiniz.
"Ashabim!""Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldirilmistir, ayagimin altindadir. Cahiliye devrinde güdülen
kan davalari da tamamen kaldirilmistir. Kaldirdigim ilk kan davasi Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin
Rabia'nin kan davasidir.
"Ey insanlar!"Muhakkak ki, seytean su topraginizda kendisine tapinmaktan tamamen ümidini kesmistir. Fakat siz bunun
disinda ufak tefek islerinizde ona uyarsaniz, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak icin bunlardan da
sakininiz.
"Ey insanlar!"Kadinlarin haklarini gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanizi tavsiye ederim. Siz kadinlari, Allah'in
emaneti olarak aldiniz ve onlarin namusunu kendinize Allah'in emriyle helal kildiniz. Sizin kadinlar üzerinde
hakkiniz, kadinlarin da sizin üzerinizde hakki vardir. Sizin kadinlar üzerindeki hakkinizi; yataginizi hic
kimseye cignetmemeleri, hoslanmadiginiz kimseleri izininiz olmadikca evlerinize almamalaridir. Eger
gelmesine müsade etmediginiz bir kimseyi evinize alirlarsa, Allah, size onlarin yataklarinda yalniz
burakmaniza ve daha olmasza hafifce dövüp sakindirmaniza izin vermistir. Kadinlarin da sizin üzerinizdeki
haklari, mesru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
"Ey mü'minler!"Size iki emanet burakiyorum, onlara sarilip uydukca yolunuzu hic sasirmazsiniz. O emanetler, Allah'in kitabi
Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.
"Mü'minler!"Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanin kardesidir ve böylece bütün Müslümanlar
kardestirler. Bir Müslümana kardesinin kani da, mali da helal olmaz. Fakat malini gönül hoslugu ile vermisse
o baskadir.
"Ey insanlar!"Cenab-i Hakk her hak sahibine hakkini vermistir. Her insanin mirastan hissesini ayirmistir. Mirasciya vasiyet
etmeye lüzüm yoktur. Cocuk kimin döseginde dogmussa ona aittir. Zina eden kimse icin mahrumiyet vardir.
Babasindan baskasina ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan köle, Allah'in,
meleklerinin ve bütün insanlarin lanetine ugrasin. Cenab-i Hakk, bu gibi insanlarin ne tevbelerini, ne de adalet
ve sehadetlerini kabul eder.
"Ey insanlar!"Rabbiniz birdir. Babaniz da birdir. Hepiniz Adem'in cocuklarisiniz, Adem ise topraktandir. Arabin Arap
olmayana, Arap olmayanin da Araap üzerine üstünlügü olmadigi gibi; kirmizi tenlinin siyah üzerine, siyahin
da kirmizi tenli üzerinde bir üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadir. Allah yaninda
en kiymetli olaniniz O'ndan en cok korkaninizdir.
"Azasi kesik siyahî bir köle basinza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'in kitabi ile idare ederse, onu
dinleyiniz ve itaat ediniz.
"Suclu kendi sucundan baskasi ile suclanamaz. Baba, oglunun sucu üzerine, oglu da babasinin sucu üzerine
suclanamaz.
"Dikkat ediniz! Su dört seyi kesinlikle yapmaycaksiniz:
  • Allah'a hicbir seyi ortak kosmayacaksiniz.
  • Allah'in haram ve dokunulmaz kildigi cani, haksiz yere öldürmeyeceksiniz.
  • Zina etmeyeceksiniz.
  • Hirsizlik yapmayacaksiniiz..
"Insanlar Lâilahe illallah deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri
zaman kanlarini ve mallarini korumus olurlar. Hesaplari ise Allah'a aittir.
"Insanlar!"Yarin beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?"
Saheb-i Kiram birden söyle dediler:"Allah'in elciligini ifa ettiniz, vazifenizi hakkiyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye
sehadet ederiz!"
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) sehadet parmagini kaldirdi, sonra da cemaatin üzerine cevirip indirdi ve söyle buyurdu:
"Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab!"

VEDA HACCI

Hicretin onuncu senesinde Sevgili Peygamberimiz hac için hazırlanıp, Medîne’deki Müslümanların da hazırlanmalarını emir buyurdu. Medîne dışında bulunan Müslümanlara da haber gönderdi. Bu haber üzerine binlerce Müslüman Medîne’de toplandı. Hazırlıklar tamamlanınca Peygamberimiz Zilka’de ayının 25. günü 40 bin kişilik bir kâfile ile öğle namazından sonra Medîne’den hareket etti. 100 kurbanlık deve götürdü. 10 gün süren yolculuktan sonra Zilhicce ayının 4. günü Mekke’ye vardılar. Yemen’den ve diğer beldelerden hac yapmak üzere gelenlerin de katılmasıyla Müslümanların sayısı 124 bine ulaştı. Peygamberimiz zilhiccenin 8. günü Mina’ya, 9. günü (arefe günü) Arafat’a gitti. Arafat Vâdisinin ortasında öğleden sonra Kusvâ adlı devesinin üstünde Vedâ Hutbesi’ni okudu.

MEDİNE DEVRİ

Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kirâmın Medîne’ye hicretiyle Müslümanlar için yeni bir devir başlamış oldu. Resûlullah efendimizin Mekke’den Medîne’ye hicret etmekte olduğu işitilince, hâdise Medîne’de büyük bir sevinçle karşılandı. Müslümanlar onu karşılamak için yollara düştüler. Sevgili Peygamberimiz Kubâ’ya gelince orada ilk mescidi yaptırdı. Kubâ’da 10 gün kaldıktan sonra Medîne’ye hareket ettiler. Cumâ günü Rânuna Vâdisinden geçerken öğle olmuştu. Peygamberimiz cumâ namazının farz olduğunu bildirdi ve orada ilk cumâ namazını kıldırdı. Medîne’ye varınca görülmemiş bir sevgi ve tezâhüratla karşılandı

MEKKE DEVRİ

Muhammed aleyhisselâm vahyin bir müddet kesilmesinden sonra yine Hira Dağına çıkmıştı. Dağdan aşağı inerken bir ses duydu. Başını kaldırıp baktığında Cebrâil aleyhisselâmı gördü. Mübârek kalbi çarparak ve ürpererek evine dönüp; “Beni örtünüz.” dedi ve örtündü. Bu sırada Cebrâil aleyhisselâm Müddessir sûresinin; “Ey örtüye bürünen (Muhammed aleyhisselâm)! Kalk da (kâfirleri Allahü teâlânın azâbı ile) korkut. Rabbini tekbir et, tâzim et! Giydiklerini temiz tut! Haram edeceğim şeylerden sakın! Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma! Rabbin için sabret! Sûra üfürüldüğü zaman kâfirlere çok sıkıntılı bir gündür. Onlara kolaylık yoktur...”meâlindeki ilk âyetlerini getirdi. Bundan sonra vahiy aralıksız devâm etti. Kur’ân-ı kerîm âyetleri, 22 sene 2 ay 22 gün süren bir müddet içerisinde vahyedilip tamamlandı.

İLK VAHİY

Muhammed aleyhisselâm daha otuz yedi yaşında iken gâibden “Yâ Muhammed” diye nidâ olunduğunu duyardı. Otuz sekiz yaşında iken de bir takım nûrlar görmeye başladı. Bu hâlini sâdece hazret-i Hadîce’ye anlatırdı. Muhammed aleyhisselâma peygamberliğin verilmesinin yaklaştığı bu sırada, o zamânın meşhur ediblerinden Kus bin Sâide, Ukaz Panayırında deve üzerinde büyük bir kalabalığa karşı okuduğu hutbede O’nun geleceğini müjdelemişti. Bu hutbeyi dinleyenler arasında Muhammed aleyhisselâm da bulunmuştu. Kus bin Sâide bu meşhur hutbesinin bir bölümünde şöyle demiştir: “Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız, yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak olur... Kulak veriniz iyi dinleyiniz? Gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler var... Allah’ın indinde bir din... Ve Allah’ın gelecek olan bir peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakın oldu. Gölgesi başınızın üstüne düştü. Ne mutlu o kimseye ki, O’na îmân edip de O dahi ona hidâyet eyleye. Vay O’na isyân ve muhâlefet eden bedbahta! Yazıklar olsun ömürleri gafletle geçen ümmetlere!..”

Muhammed aleyhisselâm otuz dokuz yaşında iken sâdık rüyalar görmeye başladı. Rüyâsında ne görürse aynen çıkardı. Bu hal altı ay devam etti. Bundan sonra yalnızlığı sevip insanlardan uzaklaşarak Hira Dağında bir mağarada tefekküre dalardı. Bâzan Mekke’ye gelir Kâbe’yi tavâf ettikten sonra evine giderdi. Evinde bir müddet kalıp yanına biraz yiyecek alarak yine Hira Dağındaki mağaraya gidip tefekkür ve ibâdetle meşgul olurdu. Bu hâlini gören Mekkeliler; “Muhammed Rabbine âşık oldu.” demişlerdi.

Muhammed aleyhisselâm kırk yaşında iken yine bir Ramazan ayında Hira Dağındaki mağaraya çekilmiş ve tefekküre dalmıştı. Ramazanın 17. Pazartesi gecesi, gece yarısından sonra kendisini adıyla çağıran bir ses işitti. Başını kaldırıp etrafa baktığı sırada ikinci defâ bir ses işitti ve her tarafı birden bire bir nûr kapladığını gördü. Sonra Cebrâil aleyhisselâm karşısına geldi. “Oku!” dedi. “Ben okumuş değilim.”dedi. O zaman melek Muhammed aleyhisselâmı tutup tâkatı kesilinceye kadar sıktı ve; “Oku!” dedi. Yine; “Ben okuma bilmem.”cevâbını verdi. İkinci defâ sıktı ve; “Oku!” dedi. “Ben okuma bilmem.” dedi. Cebrâil aleyhisselâm üçüncü defâ tutup sıktı ve sonra bıraktı ve; “Oku! Her şeyi yaratan Rabbinin ismiyle ki O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı! Oku, Allahü teâlâ büyük kerem sâhibidir. O, kalemle öğretir, bilmediklerini öğretir.” meâlindeki Alak sûresinin ilk beş âyetini getirdi. Muhammed aleyhisselâm da onunla berâber okudu. İlk vahiy bu sûretle başladı ve bütün cihânı aydınlatan İslâm güneşi doğdu.

SON PEYGAMBERİN EVLENMESİ

Muhammed aleyhisselâm yirmi beş yaşındayken ilk olarak hazret-i Hadîce ile evlendi. Hazret-i Hadîce, Kureyş kabîlesinin Esedoğulları kolundan kırk yaşında ve dul bir hanım idi. Fakat, malı, cemâli, aklı, ilmi, şerefi, nesebi, iffet ve edebi pek fazla idi. Yüksek ahlâkı ve üstün vasıfları sebebiyle Kureyş arasında “Tâhire” (çok temiz) İslâmiyet geldikten sonra da “Hadîce-tül-Kübra” ismiyle meşhur olmuştu. Hadîce Hâtun mallarını Şam tarafına götürüp Busra’da satan Muhammed aleyhisselâmı; adâleti, üstün ahlâkı ve hakkında duyup şâhit olduğu hadiseler sebebiyle son derece takdir etti. Bu hâdiseden kısa bir süre sonra, yakınlarının da kabul etmesiyle evlenmeleri kararlaştırıldı. Nikâh meclisi hazret-i Hadîce’nin evinde kuruldu. Ebu Tâlib ve Varaka bin Nevfel tarafından takdim konuşmaları yapıldı. Nikâhı Varaka bin Nevfel kıydı. Kureyş kabîlesinin ileri gelenleri de nikâh şâhidi olarak bulundular. Zamânının emsalsiz bir kadını olan Hadîce vâlidemiz evlilik hayâtı boyunca Muhammed aleyhisselâma dâimâ hizmet edip yardımcısı oldu. Muhammed aleyhisselâmın bu evliliği, onun vefâtına kadar on beş senesi peygamberlikten önce onu da Peygamberlikten sonra olmak üzere yirmi beş sene sürdü. Muhammed aleyhisselâm, ilk zevcesi hazret-i Hadîce hayattayken başkası ile evlenmedi. Muhammed aleyhisselâmın hazret-i Hadîce’den ikisi erkek, dördü kız olmak üzere Kâsım, Zeyneb, Rukayye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah (Tayyib) adlarında altı çocuğu oldu. Peygamberliği sırasında evlendiği hazret-i Mâriye’den de İbrâhim adlı oğlu olmuştu. Diğer zevcelerinden çocuğu olmadı. Zeyneb, kızlarının en büyüğü idi. En küçük kızı Fâtımâ babasının en sevgilisiydi. Hazret-i Fâtımâ Peygamber efendimiz kırk yaşındayken doğdu. Erkek evlatları küçük yaşta vefât ettikleri gibi hazret-i Fâtımâ’dan başka bütün kızları da O’ndan önce vefât ettiler. Hazret-i Fâtımâ da Muhammed aleyhisselâmdan altı ay sonra vefat etti. Hazret-i Ali ile evlenmişti. Muhammed aleyhisselâmın soyu hazret-i Fâtımâ evlâdı, hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin ile devâm etti.

HZ. MUHAMMEDİN GENÇLİĞİ

Her bakımdan insanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâm, daha gençliğinde Mekke halkı arasında, diğerlerinden farklı olarak, çok sevilmiştir. Güzel ahlâkı, insanlara görülmemiş bir şekilde iyi davranması, sâkinliği, yumuşaklığı ve diğer üstün halleri, insanlar arasında fevkalâde farklılığı ile herkes O’na hayran olmuştur. Mekke halkı, O’nda gördükleri şaşılacak derecedeki doğru sözlülük ve güvenilirlikten dolayı da O’na El-Emîn (her zaman kendisine güvenilen) dediler ve gençliğinde bu isimle meşhur oldu.

Peygamberimizin gençliği sırasında, Araplar koyu bir câhiliyyet devri yaşamakta olup, aralarında puta tapmak, içki, kumar, zina, fâiz ve daha birçok çirkin iş yaygınlaşmıştı. Muhammed aleyhisselâm onların bu bozuk hallerinden son derece nefret eder, her kötülüklerinden dâimâ uzak dururdu. Bütün Mekke halkı O’nun bu hâlini bilirler ve hayret ederlerdi. Daha çocukluğunda O’nunla birlikte Kâbe’yi tavâf eden dedesi Abdülmuttalib ve amcası Ebû Tâlib, O’nun putlardan nefret ettiğini iyi bildikleri için tavâf sırasında O’nu Kâbe’nin çevresindeki putlara yaklaştırmazlar ve bozuk işlerin yapıldığı mahallerden uzak tutarlardı. Nitekim amcası Ebû Tâlib ile ticâret için Şam’a gitmek üzere yola çıkıp Busra denilen yerde konakladıklarında, kendisinde peygamberlik alâmetleri görerek Lât ve Uzzâ putları adına yemin verip, bâzı şeyler soran râhip Bahîra’ya; “Bana Lât ve Uzzâ adına yemin vererek bir şey sorma! Vallahi, ben, o putlardan duyduğum nefreti hiçbir şeyden duymam.” demiştir. Putlardan şiddetle nefret ettiği için aslâ yanlarına yaklaşmazdı.

HZ. MUHAMMEDİN ÇOCUKLUĞU

Sevgili Peygamberimiz doğduktan sonra dokuz gün kadar annesi Âmine Hâtun tarafından emzirildi. Sonra Ebû Leheb’in câriyesi Süveybe Hâtun onu günlerce emzirdi. O zaman Mekke halkının çocuklarını bir süt annesine vermeleri âdetti.

Mekke’nin havası çok sıcak olduğundan, çocukları havası iyi, suyu tatlı olan civar yerlerdeki yaylalara gönderirler, çocuklar bir müddet oralarda, verildikleri süt annelerinin yanında kalırlardı. Her sene bu maksatla Mekke’ye birçok süt anaları gelir, birer çocuk alıp giderlerdi. Çocukları büyütüp teslim edince de çok ücret ve hediyeler alırlardı.

Peygamberimizin doğduğu sene de yaylalarda yaşayan Benî Sa’d kabilesinden bir çok süt anne Mekke’ye gelip herbiri emzirmek üzere birer çocuk almıştı. Benî Sa’d kabilesi Mekke civârındaki kabileler arasında şerefte, cömertlikte mertlik ve tevâzuda ve Arapçayı düzgün konuşmakta meşhur olduğundan Kureyş kabîlesinin ileri gelenleri çocuklarını, daha çok, bu kabîleye vermek isterlerdi. O sene Benî Sa’d kabîlesinin yurdunda şiddetli bir kuraklık ve kıtlık olduğundan ücretle çocuk emzirip sıkıntılarını gidermek üzere, her senekinden daha çok süt annesi Mekke’ye gelmişti. Bilhassa zengin âilelerin çocuklarını alıyorlardı. Gelen kadınların herbiri birer çocuk almışlardı. Peygamber efendimiz yetim olduğu için fazla ücret alamama düşüncesiyle, henüz O’na tâlib olan çıkmamıştı. Gelen kadınlar içinde iffeti, temizliği, hilmi (yumuşaklığı), hayâsı ve yüksek ahlâkıyla tanınmış Halîme Hâtun da vardı. Binek hayvanları zayıf olduğu için Mekke’ye ötekilerden geç gelmişti. Kocası ile Mekke’de dolaşarak zengin âilelerin çocuklarının alınmış olduğunu görmüşler, eli boş dönmemek için bir çocuk aramaya başlamışlardı. Nihâyet görünüşü ile hürmet celbeden, sîması çok sevimli bir zat ile karşılaştılar. Bu, Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib idi. Onunla torununu almak üzere anlaştılar. Abdülmuttalib, Halîme Hâtunu Âmine’nin evine götürdü. Halîme Hâtun şöyle anlatır: “Çocuğun baş ucuna vardığımda O’nu, yünden beyaz bir kundağa sarılı, yeşil ipekten bir örtünün üstünde mışıl mışıl uyur gördüm. Etrafa misk kokusu yayılıyordu. Hayret içinde kalıp bir anda O’na öylesine ısındım ki uyandırmaya kıyamadım. Elimi göğsüne koyduğumda uyandı ve bana bakıp öyle bir tebessüm etti ki, kendimden geçtim. Annesi, böylesine güzel ve mübârek çocuğu bana vermez korkusuyla derhal yüzünü örtüp kucağıma aldım. Sağ mememi verdim, emmeye başladı. Sol mememi verdim, emmedi. Abdülmuttalib bana dedi ki: “Sana müjdeler olsun ki, hanımlar içinde senin gibi nîmete kavuşan olmadı.” Âmine Hâtun da bana çocuğunu verdikten sonra şöyle dedi. “Ey Halîme, üç gün evvel bir nidâ işittim ki: “Senin oğluna süt verecek kadın Benî Sa’d kabîlesinden Ebû Züeyb soyundandır.” diyordu.” Ben de dedim ki; “Ben, Benî Sa’d kabîlesindenim ve babamın künyesi Ebû Züeyb’dir.”