GÜNÜN KONUSU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GÜNÜN KONUSU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ocak 2016 Pazar

2016'da Ekonomi, Şirketler ve Personel Alımı

Bugün, özellikle iş arayanları ilgilendirecek bir konuda  misafir yazar Hüseyin Aksoy'un yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Yazı için kendisine teşekkür ederim, keyifli okumalar...

Ülke gündeminin yoğun olduğu bir yılı geride bıraktık. 2016’ya girerken şirketler yeni yıla ilişkin planlarını tamamlıyorlar. Peki yeni
personel alımıplanlaması kapsamında şirketler yeni dönemde ne kadar istihdam yaratabilecekler? Tabii ki ülkemizde işsizlik maalesef bilinen bir gerçek; ancak yeni işe alımlar da durmadan devam ediyor. Yeni yılda personel ve elemanalımları kapsamında 50 şirket yaklaşık 50 bin kişiyi işe alacak! Söz konusu şirketlerin eleman alımları,yeni açılan pozisyonlar ve sirkülasyon nedeniyle boşalan pozisyonlar için yapılacak.

Yeni yılda personel alımları

Yeni yılda en çok eleman alımını hangi şirketler yapacak?

Yeni yılda en fazla eleman alımı yapacak olan ilk üç şirket ise CarreforuSA, Doğuş Grubu ve Turkcell Global Bilgi. Sadece bu üç şirket, yaklaşık 15 bin yeni eleman alımına imza atacak. Özel şirketler yanında kamu kurumları ve bankaların da her yıl gerçekleşen personel alımlarındaki payı oldukça önemli. Birçok kamu kurumu ve bankanın yeni yılda toplamda binlerce kişilik yeni personel alımı yapacağı tahmin ediliyor.

Yukarıda belirttiğimiz gibi işe alımlar durmadan devam ederken özellikle rekabetin yoğun olduğu sektörler olan finans, inşaat, perakende ve bilişim sektörleri yeni
işe alımlarkonusunda ön plana çıkıyor.

2015 yılında dış ve iç etkenlerden kaynaklanan gelişmelerden sonra ülke ekonomisinin büyüme hızının düşeceği sıkça konuşulur oldu. Kısacası ekonominin büyümesine ilişkin tahminler için iyimser denilemez. Dolayısıyla bu tahminler 2016 yılının istihdam konusunda süper geçmeyeceğinin sinyalini veriyor. Ancak durum o ki, Türkiye’nin en büyük şirketlerinin yeni yıla odaklı insan kaynakları planlamalarına bakıldığında istihdam konusunda pek de olumsuz bir tablonun ortaya çıktığı söylenemez. Çünkü yine yukarıda belirtiğim gibi bankacılık, perakende, ilaç, inşaat ve eğitim sektörlerinde işe alımların hızla devam edeceği görülüyor.

Yeni yılda hangi pozisyonlar ön plana çıkacak?


Bankalar, müşteri odaklarını her dönem yeniden tazeleyerek, müşterilerine en uygun hizmetleri sunmaya çalışıyor. Bu doğrultuda hangi pozisyonda eleman ihtiyacı doğuyorsa hızla bu pozisyonu doldurmak için eleman arayışına başlıyorlar. 

Peki 2016 yılında personelalımıkonusunda hangi pozisyonlar ön plana çıkabilir? 

Sıralayacak olursak tahminen en fazla eleman alımı yapılacak pozisyonlar şu şekilde olacaktır: Satış ve pazarlama uzman ve yöneticisi, mühendis, e-ticaret yöneticisi, sosyal medya yöneticisi, risk yönetim uzmanı, mağaza yöneticisi, bilgisayar programcılığı, veri tabanı yöneticisi, öğretmen, grafiker, iş ve çevre güvenliği uzmanı, uçak teknisyeni vs.

 İş arayan herkese bol şans..



27 Aralık 2015 Pazar

2015'i uğurlarken mersi'lerden bir demet!

2015'i uğurlarken teşekkürü borç bildiğim şeyler ve insanlar var. Bakalım öyle doğaçlama yazıyorum, unuttuklarım olursa affola.

1-Muhalefet partilerinin gösterdikleri şahane performanslara şapka çıkartıyorum ve bu yazımın başında öncelikle kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum. Sayelerinde son yıllarda görev bilerek yakından takip ettiğim politikadan uzaklaştım, huzuru buldum. Şu anda haber bile izlemediğim için memleket meseleleri karşısında çakır keyif bir hal içindeyim. Yani ana başlıkları ister istemez biliyorum, ama linklere tıklamıyorum. Kafam bulanık anlayacağınız. O linklerin içinin çöplük olduğunu bana öğreten ana, yavru, yeğen, kuzen ne kadar muhalefet partisi varsa hepiciğine sevgilerimi iletiyor ve kendilerini 2015'de bırakıyorum. 2016'da benimle değ(ıl)sınız!

2-Madem siyasetten açtık, o halde Ahmet Hakan'a da teşekkür etmeden geçemeyeceğim. “Olur mu şaptan şeker...” şeklinde başlayan atasözünün doğruluğunu sayesinde anlamıştır artık birileri.. Kendisini de 2015'de bırakıyorum, mümkünse 2016'da benden uzak bir yerlerde olsun. Yazsın elbette, basın özgürlüğüne saygımız sonsuz, mesela Zimbabwe'deki yemek kültürünü falan anlatsın. Olmadı, Cihangir'in dansöz oynatılmayan mekanlarında aromalı kahvesini içerek bir sonraki seçimlerdeki adaylığına hazırlanabilir. Kendisine de teşekkürü bir borç biliyorum, ne güzel de esiyor rüzgar oradan buradan...

goodbye 2015
3-Hemen olayı kişiselleştirmem lazım! Zira fazla politik maddelerden gidersem kimbilir ne aksi yorumlar gelir! Ama olayı kişiselleştirmeden önce toplumu tahammülsüz hale getirip kutuplaştıran, kendisi gibi düşünmeyenlere saldırtan zihniyete de bir teşekkür etmem lazım. Çatışma adrenalindir, ne güzel birbirimize laf sokuşturarak zinde kalıyoruz, tişikkirlir sipirmin! Ama mümkünse gelme olur mu 2016'ya! Ben orada artık birbirine saygı sevgi duyan, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülen, eski Türk filmlerindeki ülkemin naif insanlarını görmek istiyorum mümkünse.

4-Size de teşekkürler ey kapitalistler! Sayenizde 2015'de ne güzel savaşlarımız oldu, ne şahane silahlar satıldı, ekonomi canlandı. Ama yetti gari (da), gelmeyin 2016'ya, geçmişe hapsetme iksirini içirmek istiyorum hepinize...

Welcome 2015!

5-Bir teşekkür de memleketi şantiyeye çevirenlere gitmeli. Yaşasın beton krallığı! Sahi beton dökme makinesi sesine aşık bir çevre bakanı vardı değil mi, ne tatlı ve tontondu! Hepiciğine teşekkürlerimi mikser makineleri ile fışkırtmak geliyor içimden. Coşuyorum adeta!

6-Bir teşekkürü de reyting sistemini değiştirip eğitim kriterini ortadan kaldırarak “onu mu giysem bunu mu giysem, onunla mı evlensem bununla mı evlensem, büyük abi evinde kime ne entrika çevirsem, en güzel ses benim uleynn!” şeklindeki muhteşem programlarla gönlümüzü şenlendirenlere gönderiyorum. Sanat nedir ya, içerik nedir, edebiyat nedir! Boş işler onlar, memleketimizin insanının gevşemeye ihtiyacı var. Bütün tv kanalları tevesekiz gibi olmalı diyen zihniyete teşekkür ediyor ve kendilerini 2015'in renkli dünyasında bırakmak istiyorum.

7-Teşekkür edecek çok kamu kurumu var, ama ben olayı kişiselleştirmek istiyorum. Mesela eski iş yerimin tuhaf kadınlarına çok ama çok teşekkür ediyorum. Detaylara girmeyeceğim, ama sayelerinde “kadınların çoğunlukta olduğu ofislerden uzak durulması gerektiğini” bir kez daha anladım ve gördüm. 2015'de kaldılar Allahtan ve lütfen 2016'da benimle olmasın öyle kadınlar!

2016 güzel olacak!

8-İyi bir işte çalışıp iyi maaş aldığı için övünen, mesela sadece işinden bahsetmek için arkadaşlarını arayan herkese çok teşekkür ediyorum. 2015 sizin yılınızdı, orada kalmalısınız. Belki orada daha çok kazanırsınız!

9-En yakın arkadaşlarının başarısını hazmedemediğini gizlemeyip sivri diliyle laf sokuşturmaya çalışan, moral bozma uzmanı dost görünümlü kişilere de teşekkür borcum var. En azından dürüst oldukları için onları da 2015'de bırakma ödülüyle kutsamak istiyorum.

10- Son olarak kendime teşekkür ediyorum. Saydığım, sayamadığım teşekkürü hak eden herkesi fark edip onları 2016'ya taşımama kararı aldığım için...


Sadeleşmek iyidir.
2016 bütün safraların döküldüğü, bulutlar kadar hafif, melekler kadar saf, çocuklar kadar şirin, şirinler kadar güzel bir yıl olsun... Güzel insanların güzel hayalleri 2016'da gerçek olsun!


Hoşgeldin cici 2016 :)

Sevgiyle efenim, mutlu pazarlar...

not: Varsa sizin de teşekkür etmek istedikleriniz, 2015 bitmeden yorum bırakabilirsiniz aşağıya, aman diyeyim küfür içermesin...


24 Aralık 2015 Perşembe

En Kısa Gecenin Rüyası - Moda Sahnesi

Dün akşam Moda Sahnesi'nde “En Kısa Gecenin Rüyası” adlı Shakespeare uyarlaması müthiş oyunu izledim. İki buçuk saate yakın süren oyun gerçekten de çok keyifliydi.

Orijinal adıyla A Midsummer Night's Dream, 1595 yılında sahnelenmiş ilk kez; yani günümüzden tam 420 yıl önce! Bugün hala bu romantik komedyaya gülebiliyorsak, Antik Yunanistan'da geçen öyküyü günümüzle harman edebiliyorsak, "işte deha budur" demekten ve sanatın gücü karşısında saygıyla eğilmekten başka ne gelir elimizden!

Keyifli ve oldukça interaktif bir masal ortamı yaratılmış salonda. Sahne ortada, karşılıklı dizayn edilen iki oturma bölümü var. Herbir oturma bölümünün yanlarında ve ortalarında oyuncuların yürüyeceği mesafede boşluklar dizayn edilmiş. Dolayısıyla bütün salonu sahne gibi kullanıyor oyuncular. Kah arkanızdan biri çıkıyor, kah yanınızdan biri geçiyor ve siz masalın büyüsüyle daha da bütünleşiyorsunuz. Göz yorucu dekor yok sahnede, sadece 4 adet sıra var o kadar. Böylece oyunculara adapte oluyor ve tamamen hayal gücünüzün akışına kaptırıyorsunuz kendinizi. Duvarları boydan boya kaplayan yeşil led ışıklarla ormanın derinliklerine dalıyor, tavandaki müthiş dekor ve müziklerle, danslarla masalın içine girmeniz hiç de zor olmuyor. Bu arada tavandaki -burada kopya vermeyeceğim- esprili detayların oyunda hiç de öne çıkarılmayan erotizme satır arası bir gönderme olduğunu da belirtmek isterim.
Timur Acar-Didem Balçın (alıntı web)
Oyunun konusundan bahsetmeyeceğim. Sonuçta bu zaten bilenlerin bildiği, bilmeyenlerin ise internet ortamında kolayca özetini bulabileceği meşhur bir metin. Sadece beni etkileyen kısımlarını aktarmak istiyorum.

Olay Antik Yunanistan'da geçiyor. Daha ilk sahnede bir baba var, kızını bir adamla evlendirmek istiyor. Kızı ise başkasını seviyor. Baba diyor ki,

“Ya benim seçtiğim adamla evlenirsin, ya da sonsuza kadar bekar kalırsın!”

Ben işte o noktada direkt ama direkt kendi toplumumuzu düşündüm. Biz hiç ama hiç yol kat edememişiz! Hâlâbabalar kızlarının evlenecekleri adama karışıyor; hâlâkızlar, aşık oldukları adama kaçmaya çalışıyor ve o babaların bir kısmı kızlarını reddediyor, bir kısmı ise söylemeye dilim varmayacak... Gerçi Shakespeare ve çevirmenler benim kadar dramatize etmemişler olayı; komik komik anlatmışlar. “Ben birini severim, o da başkasını!” klişesi çok güzel işlenmiş oyunda. Yerlerde sürünmeler, “köpeğin olayım, sen vicdansız bir mıknatıssın, beni kendine çekiyorsun sözleri... İşte tam da bu noktada oyunculuklar müthişti, güldüm, eğlendim.

Hikayenin devamında aşk iksiri var. Bilirsiniz, peri aşk iksirini damlatıyor birilerinin gözlerine uyurlarken, uyanınca kimi görürlerse ona aşık olacaklar! Tabii ki eşeğe aşık olan da var aralarında. Aşkın aslında bir ilüzyon olduğunu düşündüm tam da o noktada. İnsan bir eşeğe aşık olduğunu belki de hiç fark edemez ya bazen; Shakespeare bunu ne kadar da güzel anlatmış. Aşık olan insanın nasıl da gözünün döndüğünü, nasıl da kendini küçük düşürdüğünü gülümseyerek izledik.

İnsan bazen bir eşeğe aşık olur! ( görsel webden alıntı)

Periler vardı, çok tatlılardı. Onları izlerken de oyunculuklara hayran oldum. Tamamen hayali yaratıkları sahnede canlandırmak ne zor bir şey olsa gerekti! Ve insan hiç mi teklemez bu kadar uzun ve ağır bir metinde. Şahane oynadılar gerçekten de.

Oyun içinde oyun yazmış Shakespeare. Ormandaki periler, zengin düğünü ve bir de tiyatro oyunu hazırlayan bir grup köylü. Bu köylülerle alt sınıf, üst sınıf ayrımını çok güzel vurgulamış yazar yıllar yıllaar öncesinde. Alt sınıf insanlarının duruşu, üst sınıfa karşı kendilerini anlatmak için ezilip büzülmeleri ve kendilerini savunamayıp, üst sınıfın doğrularını hemen kabul edişleri. Bunun yanısıra bilinçsizce gösterdikleri cesaret, biliyormuş gibi konuşmaları... Hani yönetenlerin tabiri caizse “koyun” olarak adlandırdığı, cahil bırakılmış, ama boyun eğen kesim var ya... Batı yakasında değişen bir şey yok anlayacağınız!

Mesela bir bölümünü anlatayım. Güya dük'ün düğününde bir piyes sergileyecekler ve oyunun içinde bir aslan var. Açıklama yapma gereği duyuyor soylulara:

Şimdi bu aslandan korkmasın zarif hanımlar, ben aslında doğramacı Snug'um, oyunda masusçuktan aslan rolü yapıyorum!”

Bu zekice diyalogları kurgulayan Shakespeare, alttan aldıkça kendini ve varlığını hiçe sayan halk tabakası anlatımı ile sanki günümüz insanlarını betimliyordu ve müthişti. Hani bizde de öyledir ya! "Devlet büyüklerimiz en doğrusunu bilir” derler ya hani, şapka çıkarıp yerlere kadar eğilirler ya statüsü yüksek olanın karşısında. Oyundaki dük'ün de, kendinden yaşça büyük köylüye elini öptüren çağımız siyasetçilerinden hiç farkı yoktur aslında!

Ama tam da bu noktada şöyle bir yorumum var. Bu çok çarpıcı olan bölüm, oyunun en sonundaydı ve biz izleyiciler biraz yorulmuştuk. Belki biraz daha kısa olabilirdi, belki de ikinci bir araya ihtiyaç vardı.

Bu bölümde, yönetmen Kemal Aydoğan çok radikal bir yorum yapmış. Köylüler şiveli konuşuyordu, gerçi aralarında mantıklı bir dağılım da vardı. Kimisi Anadolu'nun doğusundan, kimisi de batısından seçilmişti. Ama sanki biraz fazla abartılı gibi geldi bana bu köylü konuşmaları. Yani nasıl diyeyim; perilerin, kralın, kraliçenin, aşıkların olduğu büyülü masaldan çıkıp, Anadolu köylüsü muhabbeti dinlemek biraz beni olaydan kopardı. Tabii ki ben sanat eleştirmeni değilim, ama bir izleyici olarak bu esnaf köylü sahnelerinin çok egzajere edildiğini düşündüm. Bu kadar abartılmasaydı daha iyi olurdu sanki. Ama bu küçük eleştirim yanlış anlaşılsın istemem, oyundan genel olarak tatmin oldum ve çok beğendim.

Melis Birkan - Mert Fırat (web alınıtısı)

Müzikler, kostümler ve sürpriz danslar muhteşemdi. Oyunculuklara gerçekten de hayran kaldım. Timur Acar'ı hep sinemada ve televizyonda birbirine benzeyen rollerde görmüştüm, pek de ilgimi çekmezdi, ama oyunda müthişti. Mert Fırat ve Melis Birkan cidden çok başarılılardı. Erkek peri Puck'a hayat veren Volkan Yosunlu müthişti. Lysander'i oynayan Onur Ünsal'ın özellikle çok iyi kullandığı ses tonuna hayran oldum. İntikam dizisindeki Dicle rolünden tanıdığımız Beyza Şekerci, hem bale hem de oyunculuk eğitimi aldığı için sahneye çok yakışıyordu.

görsel web alıntısı
Son bir notum daha olacak. Gerek okuduğum kitaplarda, gerekse izlediğim oyun ve filmlerde kaba küfüre adapte olamıyorum. Hatta "ivedik" tarzı kaba küfür filmlerinin, ucuz para kazanma amaçlı, sanatla alakası olmayan kandırmacalar olduğunu düşünüyorum. Tamam elbette küfür hayatımızda var, ama bunun sanattaki yansımasının çok zarif biçimleri de var. Keşke devamını hatırlasam; oyunun bir bölümünde “sen çukursun!” gibi bir aşağılama sözcüğü vardı. Hayran kaldım, "edebiyat işte budur!" dedim.  Kolaya kaçıp kaba küfür yazabilirdi ama “çukur” demişti yazar ve ben çok ama çok etkilendim bu sözden...



Sonuç olarak, sevme sevilmeme kaosu, kavuşmalı mutlu sona eren aşk hikayesi, periler, aşağılandıkça yalakalıkta sınır tanımayan halk kitlesi ve Shakespeare'in şiirsel dilinin güzel bir uyarlaması, müthiş bir oyunculukla sizi bekliyor. Ben tavsiye ediyorum, izleyin ruhunuz şenlensin.. Ve oyunda emeği geçen herkesi kutluyorum. 

Bugünlük de benden bu kadar, sevgiyle...
"Kimse sanatsız kalmasın!" der ve kaçarım...

22 Aralık 2015 Salı

Muğla'ya çiçekler gönderiyoruz!

Bu yazımda sizlere güzel mi güzel ilimiz Muğla'nın ilçelerine hizmet veren bir çiçekçiden bahsetmek istiyorum.

Beni bilenler bilir, yerel olanı her zaman desteklerim. Yerel esnafımız, yerel ticaret insanlarımız global olan devlerden önce kazansın isterim. Ekmeğimi fırından, sütümü bakkala gelen günlük sütten, sebzemi mahalle manavından almaya özen gösterdiğime göre, Muğla'da yaşasaydım, emin olun çiçeklerimi de Muğla çiçekçilerinden, onların yerel güzelliklerinden alırdım. Niye mi, çünkü memleketimin esnafı kazansın isterim. Sözü fazla uzatmayayım, demem o ki, eğer siz de benim gibi düşünüyorsanız, Muğla ve ilçelerine çiçek göndermek istediğinizde, mugladacicekci.com'u ziyaret edebilirsiniz. Hem çiçek haricinde zarif ve kişiye özel hediyelikleri de var, emin olun pek beğeneceksiniz.


101 gül sepette
Dedim ya, böyle şeylere önem veriyorum. Dükkanını internete taşıyan, çağa uyum sağlamış yerel işletmeleri her zaman sayfamda seve seve konuk eder, onların tanıtımını seve seve yaparım.
 Mesela Muğla'nın güzide ilçesi Bodrum'a taşınan entel arkadaşım olsaydı, ona doğum günü çiçeğini Muğla çiçekçilerinden alırdım. Tıpkı Dalaman'da ailesinin işlettiği kafede garsonluk yapan sevgilisine sürpriz orkideler gönderen zarif aşık gibi... Can Baba'nın izinden yollara düşmüş ve Datça'ya varmış şair ruhlu bir arkadaşım olsaydı; açtığı mütevazı lokantaya hediye diye güzel bir saksı çiçeğigönderirdim. Fethiye'de evliliklerinin 20. yıldönümünü kutlayan sevdiklerime güzel bir buket hediye ederdim, Ölüdeniz'den döndüklerinde odalarındaki sürprizle mutlulukları katlanırdı. Muğla'nın çok da bilinmeyen şirin ilçesi Kavaklıdere'den kız isteyecek delikanlıyı tanısaydım, belki de Muğla çiçekçilerinden 101 tane gül almasını tavsiye ederdim... Öyle ya tek sayıyla göndermek adettendir gülleri... Belki de Köyceğiz'deki halasını ihmal eden bir yeğen olsaydım,özür çiçeğiolarak seçimim cam vazoda bambular olurdu, bilemeyiz...

Ayıcıklı Gül Vazoda

Aslında çiçek hediye etmek için o kadar çok sebep var ki! Marmaris'e tayini çıkan yeğenim olsaydı, O'nun yeni bebeği için hoşgeldin bebek aranjmanıgönderirdim, hastahane odasına yetişsin isterdim...

beyaz güller
Evet, insanın sevdiklerine çiçek göndermesi için bir bahaneye de gerek yok. Mesela Milas'da yaşayan teyzem olsaydı, “içimden geldi çiçeği”olarak pembe lilyumlar gönderirdim, kimbilir sevinçten nasıl da havalara uçardı! Öyle ya teyze anne yarısıdır, sevilir, sevindirmek de gerekir... Muğla'nın Menteşe ilçesinde yaşayan ilkokul arkadaşımdan haberim olsaydı ve nişanlanacağını bilseydim, mesela pembe güller gönderirdim, ne zarif bir sürpriz olurdu!
Ortaca'da butik otel açan üniversite arkadaşıma Benjamin Ficusyakışırdı, Seydikemer'deki yakınım nezle oldu diye (Allah daha büyük hastalık vermesin) saksıda Guzmania çiçeğigönderirdim, moral olur burnunun akıntısı anında geçmez miydi? Tabii ki yerel eşraftan olsaydım, Ula'daki Atatürk Anıtı'na bir çelenk de bırakmak isteyebilirdim. Ama ille de Yatağan'daki teyzemin gönlünü beyaz papatyalarla alırdım....

Benjamin Ficus


Demem o ki, ne olur ne olmaz, isterseniz  Muğla Çiçekçi Facebook sayfasını beğenin siz,belli mi olur, birgün Muğla çiçekçilerine ihtiyacınız olur!

Mis kokulu güzel çiçekleriniz eksik olmasın, sevgiyle...

guzmania



21 Aralık 2015 Pazartesi

Yeni Yıl İçin Alınabilecek En Güzel Hediye

Şimdi yazının başlığına bakıp hemen uçak, araba, sonsuz para diyeceğimi düşünüyorsunuz biliyorum ama bu sefer başka bir hediyeden bahsedeceğim.Yılbaşı yaklaşırken evde aile üyeleri tarafından gizli gizli işler çevrilmeye başlar. Herkes kendi hediyesini en güvenli yere saklamaya çalışır aynı zamanda diğerlerinin hediyelerini bulmaya çalışır. Bu yıl evde yılbaşı için hediyemi biraz erken buldum. Gardırobun en arkasında hışırdayan bir torba içerisinde hediye saklanırsa olmaz.
Neyse ben şu hediye kısmına geçeyim. Daha gelmeyen yılbaşının hediyesi: Oral-B şarjlı diş fırçası. Denemeye çekiniyordum ama hediye gelince keşke daha önce alsaymışım dedim kendi kendime.


Oral-B, profesyonel diş temizleme aletlerinden esinlenerek tasarlamış bu şarjlı diş fırçaları ile mükemmel bir temizlik deneyimi sunuyor. Diş plaklarını temizlemekte manuel fırçalardan çok daha etkili bir sonuç veriyor, ilk kullanımdan sonra bile daha önce sanki hiç bu kadar iyi dişlerimi fırçalamamışım gibi hissettim. Üç boyutlu oynar başlık sayesindeyse normal bir fırçanın yapamayacağı kadar hareket edip, normalde ihmal ettiğimiz ulaşamadığımız yerlere bile ulaşıyor. Fırça başlıkları dişleri tamamen sararak birçok noktaya temas ediyor ve muhteşem sonuçlar almamı sağlıyor.
Ağız bakımına çok önem veren birisi olarak bu benim için en iyi yılbaşı hediyesi oldu. Siz de yeni yılda sevdiklerinize Oral-B şarjlı diş fırçası hediye ederek onları mutlu edebilirsiniz.
Ürünleri incelemek ve yılbaşı indiriminden yararlanmak için tıklayınızBu arada, Burcu Esmersoy'lu videosunu da paylaşmadan duramadım :)



Bir boomads advertorial içeriğidir.