4 Kasım 2015 Çarşamba

KENDİNİ SEVME SANATI

Uçmak Varken Yürümek Niye?
kitabının yazarı Isha Judd, ‘ben’i sevme sanatını öğretiyor…
“Birini kayıtsız şartsız sevebilmek için, önce kendini sevmen gerekir. Kendini olduğun gibi kabul etmeden, başka birini benimseyemezsin...
 Memnuniyetsizliğin eninde sonunda tek çaresi kendini sevmektir ve bu içsel sevgi bilincini geliştirerek olur.
Bu sevgi dışarıya da ayna olup bütün ilişkilerimize yansıyacaktır. Hoşnutsuzluk, özlem ve sonsuz arayış yerine içinde olduğumuz anda sihir ve güzellik algılamaya başlamalıyız.
 JuAslen Avustralyalı olan Isha Judd, 10 senedir Güney Amerika’da yaşıyor.
Tüm Güney Amerika’da “Barış Elçisi” olarak bilinen Isha’nın çalışmaları oldukça enteresan. Yüksek güvenlikli mahkumların rehabilitasyon programı ve Kolombiya Hükümeti ile yapmış olduğu eski gerilla askerlerinin tedavi edilerek topluma kazandırılması gibi projeler yürüten Isha, dünya medyasının ilgisini üzerinde topluyor.

Isha’nın sistemini, “pozitif düşünce gücü” konseptiyle karşılaştırmak mümkün olabilir ancak “pozitif düşünce” bize ancak belli bir noktaya kadar yardım ediyor: “İnsan bilinci negatif düşünce kırıntılarıyla o kadar dolu ki, pozitif kıvılcımların orada barınması zor gelebilir.
 Sen pozitif düşünmeye çalışırken bir yanın hep kuşku duyar, eleştiri ve sorularıyla pozitif düşünce gücünü yıldırmaya çalışır...
Isha, bireyin yüzeysel duygularından ziyade daha derinlere iniyor, bilinçaltındaki sevgi bilincini açığa çıkarmaya çalışıyor.
Derinlerde yatan sevgi incilerini keşfeden birey, kendini “kusursuz” olduğuna inandırmak zorunda kalmıyor çünkü otomatikman çevresindeki güzelliklerin farkına varıp hayatın pozitif ışınlarını kendine çekiyor. Şimdiki anı kucaklayan insan, kendini kucaklamayı da öğreniyor...
Modern insan, kendini tanımlarken meslek, ilişki ve toplumsal konumunu referans gösteriyor ama aslında bireyin değerini ölçmek bu kadar basit olmamalı. Özüne dönüp iç sesini dinleyen birey, kendi sonsuz potansiyel ve kusursuzluğunun farkına varacaktır...
Uçmak Varken Yürümek Niye?
 bireyin kendine olan güvenini arttırmak için bir kişisel gelişim kitabı olarak algılanabilir ama Isha bu çalışmanın çok daha fazlasını vadettiğini söylüyor.
Çoğu zaman içimizdeki aşağılık kompleksini örtmek için büyük ve parlak bir “kendine güven maskesi” takıyoruz. Kendine en güvenli, en havalı insanların çoğu zaman en güçsüz, en kompleksli insanlar olduğuna tanık olmak mümkün. Böyle bireylerin en büyük kaygısı çevre tarafından kabıl görmek ve beğenilmektir. Isha da geçmişte böyle hisseden insanlardan biri olduğunu itiraf ediyor: “Kendime güvensiz olduğumu kimsecikler anlayamazdı çünkü ben hep dışa dönük, cesur ve alabildiğine cüretkâr lanse ederdim kendimi. Sonra içime dönüp derinlerdeki duyguları anlamaya çalıştım. Benliğimin karanlık dehlizlerindeki kaygı baloncuklarını keşfettim. Terkedilme ve reddedilme kaygısı içinde boğulduğumu fark ettim.
 Bu sistem bireylere işte bu kaygıları kabullenerek kendileriyle yüzleşmeyi öğretiyor.
İçindeki kaygılı bireyle yüzleşebilme cesaretini gösteren insan, kendine yüzde 100 güveni keşfediyor...
Kendini sürekli yeren, başkalarıyla kıyaslayıp aşağılık kompleksi çeken bir insan sağlıklı bir ilişki kurabilir mi?
Böyle hisseden bireyin ne kendine ne de başkasına hayrı dokunur. Isha da sevgi açışımının tarifini işte aynen bu noktaya parmak basarak yapıyor: “Birini kayıtsız şartsız sevebilmek için önce kendini sevmen gerekir.
Kendini olduğun gibi kabul etmeden, başka birini benimseyemezsin...
 İlişkiler hep beklentiler üzerine kurulu: Karşımızdakine duygusal yatırım yapıyoruz ve karşılığını bekliyoruz. Beklentimiz gerçekleşmeyince bozulup çekiliyoruz.
 Demek ki bu “kayıtsız şartsız sevgi” değil! Isha’ya göre, kayıtsız şartsız sevebilmek için beklentilerden arınmak gerekiyor.
 İlişkiye bu gözle bakan, üstünde herhangi bir baskı hissetmeyen birey daha özgür hissediyor, böylece ilişki daha çok güçleniyor.
ìIsha’nın öğretisi ile ünlü Filozof Ayn Rand’ın “bireycilik” doktrini ile ilişki kurmak mümkün. Ne var ki Isha, herhangi bir felsefe öğretmediğini, tasarladığı sistemin bireyin farkındalığını yüzeye çıkarmakla alakalı olduğunu söylüyor:
Sevgi bilinci konsepti, rasyonellik olgusunun çok ötesinde. Bu bir felsefe değil, anlamak için sadece deneyimlemek gereken bir sistem! Ayn Rand’ın bireyciliğine tabii ki katılıyorum.
Önce kendini sevmeden başkasını sevemezsin.
Kendimi eksi ve artılarımla kabul ettiğim zaman karşımdakini de kayıtsız şartsız sevebilirim.
Isha, dünyadaki savaşların içsel çatışmaların bir yansıması olduğu görüşünde: “Haberlerde seyrettiğimiz kanlı sahneleri değiştirmek için önce kendi içimize dönelim. Hayata daha barışçıl bakıp defans duvarlarını kırmaya uğraşalım.
Müdafaa etmeye gerek yok. Sevginin müdafaaya ihtiyacı yok ki...
Sevgi birlik ve beraberlik getirir zaten.
Doğru ya da yanlış mı diye düşünmeden sadece sevmek gerekir.
Kendini savunmak ve doğru olduğunu kanıtlamak, bir tür fanatik davranıştır.
Bunu yaparken aslında kendinden kaçıyorsun. İçine dönmeli ve orayı sevmelisin.
Kasım 2008’de Uçmak Varken Yürümek Niye? kitabını ABD’de yayımlayan Isha Judd, Mayıs ayında “sevgi bilinci” sistemini açıklamak ve kitabını tanıtmak için İstanbul’a gelecek. Isha’nın sistemi ile benliğin derinlerine kanat açmak isteyenler bu kitaba bir şans vermeli...

Pozitif düşünce, kendine güven, kişisel potansiyel geliştirme gibi konular daha evvel de birçok yazar tarafından işlendi. Isha Judd sisteminin farkı ise yüzeyin derinlerine inip bireyin özüne ulaşması.

Hiç yorum yok: